Mezar, ölen kimsenin toprağa gömüldüğü yer. Çoğulu
"kubûr" dur.
İnsan, ruh ve bedenden meydana gelen bir canlıdır.
Ruhun yaratılışı bedenden öncedir. Buna göre insan
hayatının devreleri dörde ayrılabilir. Birincisi,
yaratıldığı zamandan bedene ruh üfleninceye kadar
ruh devresi.
Kur'an-ı Kerîm'de ruhların topluca
yaratılmasından sonra Cenâb-ı Hakk'ın ilk
uyarı ve tebliği şöyle ifade edilir: "Hani Rabbin,
Âdemoğullarından, onların sulhlerinden zürriyetlerini
çıkarıp kendilerini nefislerine şahit tutmuş; ben
sizin Rabbiniz değil miyim? demişti. Onlar da; evet
rabbimizsin, şahit olduk, demişlerdi. İşte bu
şahitlendirme, kıyamet günü; bizim bundan haberimiz yoktu
dememeniz içindi" (el-A'raf, 7/172). İkinci safha, dünya
hayatıdır. Doğumla başlar, ölümle sona erer.
Dünya hayatının amacı, kimin nasıl fiil ve
hareketlerde bulunacağını denemek, sonuçları tesbit
etmektir (bk. el-Mülk, 67/2, el-Bakara, 2/155). Üçüncü safha, kabir
hayatı olup, ölümle başlar, kıyamet gününe kadar
devam eder. Dördüncü safha ise, kıyametin kopmasıyla
sonsuza kadar sürecek olan ahiret hayatıdır.
Kabir hayatı, bir bakıma ahiretin giriş
kapısı ve başlangıcı sayılır. Ölen
kimse, ister kabre defnedilsin, yırtıcı hayvanlarca parçalansın;
ister ateşte yanıp külleri savrulsun ya da denizde kaybolsun,
onun için kabir hayatı başlamış olur. Münker ve
Nekir melekleri kabir sorgulamasını yapar. Rabbini,
peygamberini ve dini sorar. Bu sorgudan sadece peygamberler ve çocuklar
muaftır.
Ehl-i Sünnet inancına göre, kâfirlere ve bazı günahkâr
müminlere kabir azabı vardır. Kabir, iman ve salih amel
sahipleri için Cennet bahçelerinden bir bahçe; kâfirler için de
Cehennem çukurlarından bir çukurdur. Kabir hayatının,
azap şeklinin mahiyeti hakkında, âlimler ayrı görüşler
ileri sürmüşlerdir. Azabın ruha, bedene veya her ikisine
birlikte yapılması, sonucu değiştirmez. Çünkü
salih amel sahibi insanlar kabirde güzel bir hayat yaşarken, kâfirler,
büyük bir sıkıntı ve ızdırap içinde
bulunacaklardır (Pezdevi, Ehl-i Sünnet Akaidi, terc
Şerafeddin Gölcük, İstanbul 1980, s. 235, 237: es-Sâbûnî,
Mâtürîdî Akaidi, terc. Bekir Topaloğlu, Ankara 1979, s. 185;
Taftazânî, Şerhu'l-Akaid, s. 251; Tirmizi, Kıyâme, 26;
Müslim, İman, 34; Ebû Dâvud, Tahâret, 26; Münâvî,
Feyzu'l-Kadîr, Beyrut 1972, III, 29).
Kabirdeki ölü cennetlik (said) bir kimse ise, onun ruhu Cennet'e
gider, eğer günahkâr ve cehennemlik (şâkî) ise,
Cehennem'in yanına gider. Bir kısım ruhlar da berzah'ta
bulunurlar ki, burası ne Cennet ne de Cehennem'dir.
Bazı âlimlere göre, saidlerin rûhu Cennette olmakla birlikte
kabirleriyle olan bağlantıları kesilmez. Bu irtibat
özellikle cum'a gecesi ve gündüzü ile cumartesi gecesi güneş
doğuncaya kadar, pek canlı bir şekilde devam eder.
Saidlerin ruhları dünya haberlerini izleme imkânı
bulabilirler Vefat edip yeni gelenlere dünyadan haber sorarlar.
Kendilerini ziyarete gelenlerin selâmını duyarlar, hatta izin
verilirse, selâma karşılık vermeleri de mümkündür
(ez-Zebîdî, Tecrîd-i Sarih, Terc. Kâmil Miras, Ankara 1985, IV, 504,
505)