Bir kimsenin görmediği mal üzerine akit yaparak, malı görünce
muhayyer olması. Malı gördükten sonra dilerse akdi fesheder,
dilerse satış bedelinin tamamı ile akdi geçerli kılar.
Görme muhayyerliğinin dayandığı delil sünnettir.
Ebû Hureyre ve İbn Abbas (r. anhümâ)'dan rivâyete göre
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Görmediği
malı alan kimse malı görünce muhayyerdir" (ez-Zeylai,
Nasbû'r-Râye, IV, 9). Görme muhayyerliği sadece akitte
alıcı veya kiracı gibi kimselerden mal henüz tasarrufu
altına girmeyenlerin hakkıdır. Satıcı veya
kiraya verenin bu hakkı yoktur. Zira sahabenin uygulaması böyle
olmuştur. "Hz. Osman, Kûfe'deki görmediği bir arazisini
Talha b. Ubeydillah'a sattı. Çevreden, Hz. Osman'a, "Aldandın"
denildi. Hz. Osman, cevap olarak; "Ben muhayyerim. Çünkü
görmediğim bir malı sattım" dedi. Talha'ya da:
"Aldandın" denilince, Talha şöyle cevap verdi:
"Ben de görmediğim bir malı satın
aldığım için muhayyerim. Bunun üzerine Cübeyr b.
Mut'im'i hakem tayin ettiler. Cübeyr de Talha'ya muhayyerlik hakkı
verdi. Bu olay sahabenin huzurunda oldu ve onlardan kimsenin
itirazı olmadı" (ez-Zeylaî, Nasbü'r-Râye, IV, 9).
Satım akdinde görmenin amacı, mal hakkında bilgi
sahibi olmaktır. Yoksa soyut olarak gözle görmek değildir
(el-Mevsılî, el-İhtiyâr, II, 16). Görme, binek hayvanı
için binmek, esans için koklamak, et hayvanı için dokunmak, bal
için tatmak, kanarya için dinlemek, ev için evi gezmek olabilir.
Numûne ile belli olan mallarda numûneyi görmek, bütün malı
görmek gibidir.
Hanefiler, satıcı için görmediği şeyi
sattığı zaman görme muhayyerliğini câiz görmez.
Başka bir beldedeki bir mala mirasçı olan kimse, bunu görmezden
önce satsa, satım akdi geçerli olur ve kendisinin muhayyerlik
hakkı bulunmaz (es-Serahsî, el-Mebsût, XIII, 69 vd.; İbnû'l
Hümâm, Fethu'l Kadir, V,137-140; el-Kâsânı, Bedâyiu's-Sanâyi',
V, 292; İbn Âbidin, Reddû'l-Muhtar, IV, 68).
Satıcı, sattığı şeyi alıcıdan
daha iyi bilir. Ona muhayyerlik hakkı tanınmasına gerek
yoktur.
Alıcı için muhayyerlik, malı gördüğü zaman
sabit olur. Bu yüzden o, satım akdine, malı görmeden önce
icazet verse; satım akdi bağlayıcı olmaz ve
muhayyerlik hakkı düşmez. Onun malı geri verme
hakkı vardır. Çünkü Hz. Peygamber, alıcı için
muhayyerliği, malı gördükten sonrası için tesbit etmiştir.
İmam Şâfiî, görülmeyen malın
satılamayacağını ve bu yüzden görme muhayyerliği
diye bir hakkın olamayacağını söyler. Ancak Şâfiîlerde
aksi görüşte olanlar da vardır (İbnü'l-Hümâm,
Fethu'l-Kadîr, V, 137; el-Cezîrî, el-Mezâhibü'l-Erbâa, II, 214
vd.).
Muhayyerliğin sâbit olmasının şartları:
1) Akdin konusunun ta'yin ile belirlenebilir cinsten olması.
Satım akdi, bir malı başka malla trampa şeklinde
olursa, satıcı ve alıcıdan herbiri için malı görmediği
zaman muhayyerlik sâbit olur. Altın, gümüş, para ve döviz
mübâdelesinde (sarf) satıcı veya alıcı için
muhayyerlik sabit olmaz. Çünkü bunda pratik bir fayda yoktur. Para
karşılığı mal satımında yalnız
alıcı için bu hak sözkonusudur.
2) Akdin konusunun görülmemiş olması. Satın almazdan
önce görülmüşse, artık muhayyerlik hakkı bulunmaz.
Bir şeyi gören kimse, meselâ bir ay sonra bu malı
satın alsa, eğer mal gördüğü sıfat üzere ise,
muhayyerlik hakkı bulunmaz. Çünkü eski görmesi malın
özelliklerini tanımak için yeterli olmuştur. Eğer malda
değişiklik olmuşsa muhayyerlik hakkı doğar
(es-Serahsî, a.g.e., XIII, 77; el-Kâsânî, a.g.e., V, 298; İbnü'l-Hümâm,
Fethu'l-Kadîr, V, 150; İbn Âbidîn, a.g.e., IV, 70, 72).
Görme muhayyerliği hakkını düşüren haller:
Görme muhayyerliği, alıcının
"Muhayyerliğimi düşürdüm" demesi gibi, açık
düşürme ile, ne malı görmezden önce ve ne de sonra düşmez.
Şart ve ayıp muhayyerliğinde ise durum bunun aksinedir. Görme
muhayyerliği ihtiyârî veya zarûrî bir fiil ile düşer ve
satım akdi bağlayıcı olur. İtiyarî fiil ikiye
ayrılır:
1) Açık rıza. Satım akdine icazet verdim veya
razı oldum yahut tercih ettim, gibi sözlerle görme muhayyerliği
hakkı düşer. Satıcı icazeti bilsin veya bilmesin hüküm
değişmez.
2) Dolaylı rıza. Gördükten sonra malda bir tasarrufta
bulunmak icâzet ve rızaya delâlet eder. Gördükten sonra malı
başkasına satması, kullanması, tüketmesi gibi.
Görme muhayyerliğini düşüren zarûrî fiil ise, alıcının
hangi bir müdahalesi olmaksızın, kendisiyle
muhayyerliğin zaruri olarak düştüğü ve satışın
bağlayıcı hale geldiği işlemlerdir.
Alıcının ölmesi, görmedikleri şeyi satın alan
iki ortaktan birisinin icâzet vermesi, malın tamamının
veya bir kısmının helâk olması, bitişik veya
ayrı bir artışla artmış olması gibi. el-Kâsânî,
bu konuda şöyle der: "Prensip olarak şart ve ayıp
muhayyerliğini bâtıl kılan herşey, görme
muhayyerliğini de geçersiz kılar. Ancak şart ve
ayıp muhayyerliği sarîh olarak vazgeçtim demekle düşer.
Görme muhayyerliği ise ne görmezden önce ve ne de sonra görme
muhayyerliğinden vazgeçtim demekle düşmez" (el-Kâsânî,
a.g.e., V, 29; İbnü'l-Hümâm, a.g.e., V, 141, 149).
Görme muhayyerliği akit konusu belirlenebilen feshi kabıl
bulunan ve akit sırasında veya daha önce görülmemiş
olan akitlerde söz konusu olur. Satım, nira, taksim ve sulh
akitleri gibi. Nikâh ve muhâlea gibi akitler ise feshe elverişli
olmadıkları için bunlarda görme muhayyerliği geçerli
değildir.