Kusur muhayyerliği. Malın kusurunun
anlaşılmasından dolayı oluşan tercih
hakkı. Hıyâr; seçme, tercih etme ve muhayyerlik. Ayb (ayıb);
kusurlu ve ayıplı olmak, kusurlu ve eksik kılmak
anlamına gelir. Çoğulu uyûb'tur. Bir terim olarak ayıb;
alışverişte satış bedelini olumsuz yönde
etkileyen ve alıcının akit sırasında bilseydi
malı almaktan vazgeçeceği ölçüde kusur teşkil eden
eksikliktir.
Satılan bir malda ayıp bulunursa alıcı dilerse
malı iâde ederek akdi fesheder, dilerse geçerli kılar. Buna
ayıp muhayyerliği denir. Bilirkişi tarafından, kusur
sayılan ve o mala rağbeti azaltan herşey
"ayıp"tır ve muhayyerlik hakkı verir (en-Nevevî,
el-Minhâc, II, 50; el-Mevsılî, el-İhtiyâr, II, 18).
Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Müslüman
müslümanın kardeşidir. Bir müslümanın kardeşine
ayıbını açıklamadıkça ayıplı bir
malı satması helal olmaz" (Şevkânî,
Neylü'l-Evtâr, V, 211). "Bir kimse için herhangi bir şeyi,
ondaki şeyleri (eksikliği) açıklamaksızın
satması helal olmaz. Yine bir kimse için bildiği şeyleri
açıklamaması helal olmaz" (Şevkânî,
Neylü'l-Evtâr, V, 212).
Ebû Hureyre (r.a) den rivayete göre, Hz. Peygamber bir gün pazar
yerinden geçerken, elini bir zahire yığınının
içine sokmuş, altının ıslak olduğunu görünce
satıcıya sebebini sormuştur. Satıcı, yağan
yağmurun ıslattığını bildirince, Allâh'ın
elçisi şöyle buyurmuştur: "Bu
ıslaklığı herkesin görmesi için zahirenin üzerine
çıkarman gerekmez miydi? Hile yapan benden değildir" (Müslim,
İman, 164; Ebû Dâvud Büyû', 50; Tirmizî, Büyû', 72).
İmam Nevevî (ö. 676/1277) hadisin son kısmını;
"Hile yapan benim yolumu izleyenlerden, ilim, amel hususunda yoluma
uyanlardan değildir" şeklinde tefsir etmiştir
(Askalanî, Buluğu'l Meram, Terc. A. Davudoğlu, III, 55),
Büyük İslam hukukçusu el-Kâsanî (ö. 587/1191), ayıp
muhayyerliğinin dayandığı delilin şu hadis
olduğunu belirtir: Allah Rasulü şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse memelerine süt biriktirilmiş bir koyunu satın
alır ve az süt veren bu koyunun alıcıyı aldatmak için
memelerinin şişirilmiş olduğunu anlarsa üç gün
süreyle muhayyerdir': Başka bir rivayette; "Bu kimse üç
güne kadar muhayyerdir. Dilerse akdi geçerli kılar, dilerse bozar
ve koyunla birlikte bir ölçek (sa') buğday verir" (Şevkânî,
Neylü'l-Evtâr, V, 214; Heysemî, a.g.e., IV,108; İmam Mâlik,
Muvatta; II, 170).
Bir aybın kişiyi muhayyer kılması için şu
şartların bulunması gerekir:1) Ayıp, bulunduğu
mahallin kıymetini noksanlaştıracak kadar büyük olmalı.
2) Teslimden sonra ve fesih talebi sırasında
varlığını korumalı 3) Muhayyer olan kimse ne
akit ve ne de teslim sırasında ayıbın farkında
olmamalı. Alıcı, akit sırasında veya teslim
zamanında malın bir ayıbını görmüş ve
susmuşsa, malın ayıplı haline razı olmuş
sayılacağından muhayyerlik hakkı düşer.
Nikâh akdinde cinsî temasa engel teşkil eden karnâ ve retkâ
gibi kadına ait kusurlar, husyelerin çıkarılmış
olması veya iktidarsızlık (ünne) gibi erkeğe ait
eksiklikler karşı eşe fesih hakkı veren
ayıplardır.
Ayıplı mal satımında, satım akdinin hükmü,
alıcı için malda derhal mülkiyet hakkının sâbit
olmasıdır. Çünkü satım akdinin rüknü
şartsız meydana gelmesidir. Ancak malın ayıplardan
selâmeti delâlet yoluyla sâbit olur. Sağlamlık tam
olmayınca ak din lüzumuna tesir eder, hükmüne değil.
Şart muhayyerliği bunun aksinedir.
Ayıp iki kısma ayrılır:
1) Satılan maldan bir parçanın eksik oluşunu yahut içten
değil, dış görünüşünde değişiklik
durumunu ifade eden ayıplar. Satılan hayvanın bir veya
iki gözünün kör olması, dişlerinin dökülmüş
bulunması, müzmin hastalığının olması
gibi.
2) Şekil bakımından değil, mânâ bakımından
kusur sayılan ayıplar. Hayvanın kaçmaya alışık
olması, yolculukta alışılanın
dışında çok ağır hareket etmesi gibi (el-Kâsânî,
Bedâyiu's-Sanâyî', V, 274; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l Kadîr,
V,154,155 vd.; İbn Âbidin, Reddü'l Muhtâr, IV, 78).
Ayıp muhayyerliğinden dolayı akdin fesih edilmesi
halinde mal iki durumda bulunabilir:
1) Mal henüz satıcının elinde olabilir. Bu durumda
akit, alıcının "akdi reddettim" demesiyle
bozulur. Hânefi ve Şâfiîlere göre hâkimin hükmüne veya iki
tarafın rızasına ihtiyaç olmaz.
2) Mal, alıcının elinde bulunabilir. Bu durumda akit,
Hanefîlere göre, hâkimin hükmü veya tarafların
karşılıklı rızası bulunmadıkça
bozulmaz. Çünkü kabzdan sonra fesih, akdi ortadan kaldırmaktır.
Nasıl akit, tek taraflı iradeyle oluşmazsa, kabzdan önce
feshin aksine, tek yanlı iradeyle ve hâkimin hükmü olmaksızın
bozulmaz. Şâfiîlere göre ise, akit, ne hâkim hükmüne ve ne de
satıcının rızasına muhtaç olmaksızın,
alıcının "akdi reddettim" demesiyle ortadan
kalkar. Çünkü feshin geçerli olması, ittifakla şart
muhayyerliği sebebiyle fesih ve Hanefîlere göre görme muhayyerliği
ile fesih gibi ne hâkimin hükmüne ve ne de karşı
tarafın rızasına bağlı bulunmaz (el-Kâsânî,
a.g.e., V, 281; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve
Edilletüh, IV, 565, 566; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, 284).
Hanefi ve Hanbelîlere göre, malı ayıp sebebiyle geri
verme, muhayyerliği geciktirilebilir (terâhî) malı,
aybı öğrendikten sonra derhal geri verme (fevr) şart
koşulamaz. Satın alan, ayıbı öğrenince,
malı geri vermeyi geciktirse, rızaya delâlet eden bir hareket
olmadıkça muhayyerlik hakkı bâtıl olmaz. Şâfiîlere
göre ise, aybı öğrendikten sonra malı derhal (fevr)
geri verme şart koşulabilir. Alıcı, aybı öğrenir
ve geri vermeyi özürsüz olarak geciktirirse, onun geri verme hakkı
düşer. Çünkü muhayyerlik maldan zararı kaldırmak için
meşrû kılınmıştır. Bu yüzden şüfa'da
olduğu gibi derhal kullanılır. Özürsüz geciktirme
hâlinde bu hak düşer (eş-Şîrâzî, a.g.e., I, 274;
İbn Kudâme, el-Muğnî, IV,144).
Muhayyer olan taraf, malı ayıplı şekilde aynen
iade eder. Kendisinin yanında başka bir ayıp daha zuhur
etmiş veya mala geri vermeye mâni bir ilâve yapmışsa
geri verme hakkı düşer. Bu taktirde satıcıdan,
önceki aybın bedelden düşülmesini talep hakkı
doğar. Ancak, malı ayıplı hâliyle kabul ettikten
sonra, satış bedelinde indirim isteyemez. Ahmed b. Hanbel
indirim isteyebilir görüşündedir (el-Mevsılî el-İhtiyar,
II,18).