HATÎM VE MEVLİT
:
Insanlarda yüce bir güce inanma duygusu doğuştan vardır. Nasıl her insan doğuştan, maddî ihtiyaçlarını kimseden öğrenmeksizin arayacak ve isteyecek duygularla yaratılmışsa, görünmeyen, yani manevi bir güce inanma duygusunu da beraberinde getirir. Sonra annesi Babası ve çevresi bu duyguyu köreltirlerse, ya da bozarlarsa, insanın ruh dünyası alabildiğine gıdasız kalırve her fırsatta önüne gelen inanış biçimlerine, doğrusuna yanlışına bakmadan salıverir. Tıpkı boğulmakta olanın yılana sarılması gibi. İşte mevlit ve hatîm okutma da, bu tür görünümlerden örneklerdir. Aslında Kur'ân-ı Kerîm'in okunması da başlıbaşına bir ibadettir ve her harfine on sevap verileceği bildirilmiştir. Bu sevapların ölmüş olan birisinin ruhuna bağışlanması da uygundur ve yararlıdır. Ancak böyle bir ibadet karşılığında para almak, ya da vermek, câiz değilir. Fıkıhçılar, Kur'ân okuma karşılığında para alınması halinde. alınan ücretin alana haram olacağını ve ölünün bundan hiçbir fayda görmeyeceğini bildirmişlerdir. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'i okuyabilmek her müslümana farzdır. Böyle herkese farz olan birşeyin, başkasına ücretle yaptırılması câiz değildir. Sonra böyle bir uygulama, iş sözleşmesine benzer. Verilen ücretin karşılığının da belli olmasını gerektirir. Oysa bundan sevap elde edileceği kesin değildir. Böyle kesin olmayan bir menfaat karşılığında ücret ödenmez. Ayrıca ameller niyetlere göredir. Okuyan okumasıyla para almayı kastederse, bu okumasından bir sevap oluşmuş olmaz. Parayı önceden konuşmus olmakla olmamak arasında da bir fark yoktur. Okuyanın, âdet olarak para verileceğini bilmesi ve o duygu ile okuması, bu okuyuşun sevabının olmamasına yeter. Hatim okumayı âdet haline getiren ve her hatim okutmak isteyenin istediğini kabul edenler arasında. okuduğuna para almayan yok denecek kadar azdır. Bazı âlimler sadece okumayı öğretme karşılığında para alınabileceğini söylemişlerdir. Bu konuda müstakil bir kitap yazan Imam Birgivî, "okudukları Kur'ân karşılığında para alanlar, hiçbir şey bulamıyorlarsa, keşke leş yeselerdi de böyle bir parayı yemeselerdi" der. Ücretle Kur'ân okumanın câiz olmaması bir yana, okuyuş biçimlerinde de bir sürü haram davranışlar vardır. Bu Kur'ân tüccarları, ya verilen bütün hatimleri yetiştirebilmek için olanca hızlarıyla okur ve kelimeleri birbirine karıştırdıklarından, Kur'ân'ı, Kur'an olmaktan çıkarırlar, ya verilen hatimler çoğalınca, işin hilesine kaçar ve bir hatimi onbeş kişiye birden okur veya hiç okumaz, üç "ihlâs" bir "Fatîha" ile hatim yaparlar, ya önceden okuyup biriktirir ve sevap sanki buğday gibi bir şeymiş de onu stok eder ve isteyene satarlar, ya da evlerde mahrem nâmahrem gözetmeksizin, sevap adına haramları işlerler. Dikkat edilirse, bu işi âdet edinenlerde şu özelliklerin olduğu görülür: Bunlar dinî yönleri zayıf ve takva yönleri olmayan insanlardır. Ailelerini dinî hayatına da pek önem vermezler. Çoğunlukla sosyete evlerinde ve kadınların hazır bulunduğu meclislerde kur'ân ve mevlid okudukları için, fiyakalarına ve tuvaletlerine çok dikkat ederler. Büyük şehirlerde olanları, bu işi örgütlenerek yaptıkları için, çok yüksek fiyat tesbitleri yaparlar sonuçta da maddî durumları diğerlerine oranla oldukça yüksek olur. Hattâ, memur maaşı aldıkları halde, çoğunun altında arabaları vardır. Sosyete çevrelerinde ve merkezî yerlerdeki camileri özellikle sahiplenirler ve örgütlü bir çabayla oraların imamlık ve müezzinliklerini ele geçirirler. Halbuki, Allah (c.c.) Kur'ân-ı Kerîm'de : "Allah'ın âyetlerini basit dünya menfaatleri karşılığında satmayın" buyurur. (Bakarâ (2) 41; Mâide (S) 44.) Peygamber Efendimiz de; "Kur'an-ı okuyun, onu yemeyin" der. (bk. Tecrîd-i Sarîh Tercemesi VN/46.) Mevlid okumak ise zaten dinî bir ibadet değildir. Sözleri, Peygamberimiz için yazılmış övgülerdir. Aşırı övgü ifadelerinde bulunmadan, bunları sade bir şekilde ve mahrem nâmahrem ölçülerine uyarak okunmasında bir sakınca yoktur. Hattâ Peygamberimizi tanımak ve sevmek için yapılması güzel bir davranış sayılabilir. Allah için ve O'nun sevgili elçisini sevdirmek için okunması, katılaşmış kalpleri yumuşatabilir ve gönülleri dinin güzel saydığı eylemlere doğru coşturabilir. Bütün bunlar güzel şeylerdir. Ancak mevlidin bugünkü uygulanış biçiminde, bunların hiçbirisi hemen hemen yok gibidir. Bir defa, dediğimiz gibi mevlît dinî emir, ya da dinî emirlerin yerine geçebilecek birşey değildir. Halbuki, mevlit okutanların hemen hepsi, bu davranışlarıyla dinî bir gereği yerine getirdiklerini sanır ve ertesi yıla kadar artık dinin gereklerinden muaf tutulacaklarını düşünürler. Ya da bir geçmişlerine okutuyorlarsa, onu sevaba bogduklarını zannederler. Devlet radyo ve televizyonu bile sağlam bilgi ve bilinç halini almamış bu tür dinî duyguları oyalamak ve dîni öğrenip yaşamalarını engellemek için, her fırsatta bol bol mevlit gösteri ve âyinleri düzenler ve dinin işte bundan ibaret olduğu fikrini vermeye çalışır. Bütün bunlar dinin yapılmasını istediği, yapılınca da sevap vaadettiği şeyler değildir. Hattâ böyle kötü gayelerle yapılırsa günah ve şeytanlık olmuş olur. Mevlidin sözlerinin manasını da kimse anlıyor değildir. Aslında bizde okunan mevlît kasidesi çok güzel bilgiler ve öğütler içerir. Mevlit okuyan kişi, onları nesir halinde okusa ve anlamını açıklasa, çok daha güzel bir iş yapmış olur. Ama gaye bu değil, hem din adına çok şey yaptığı psikolojisine girmek; hem de müzikal şovlarla nefsini tatmin etmeyi amaçlamak işin esasıdır. Kaldı ki, Peygamberimiz, canımızdan da çok sevmemiz gereken varlığımız olmakla beraber, onu ilâhi vasıf larla övmemiz, ya da öyle görmemiz yasaklanmıştır. Bu tür davranışlar gördüğünde kendisi bizzat : "Hiristiyanların, Meryem'in oğlu Isâ'yı övmekte ileri gittikleri gibi, siz de beni övmekte ileri gitmeyin. Ben ancak AIlah'ın kulu ve elçisiyim, siz de bana Allah'ın Kulu ve Elçisi deyin" (Buhârî; enbiyâ 48; Dârimî, rikâk 68 Müsned l/23, 24, 47, 55. ) buyurmuştur. Peygamberimiz adına mevlit okuma uygulaması ilk defa Fâtimî Şîilerde ortaya çıkmış bir bid'attır. (bk. I.A. Mevlit md.) Şiilerin bu tür taşkınlık ve aşkınlıkları eskiden beri bilinen bir konudur. Biz O'na "sâlat ve selâm" okumayı tercih ederiz. Çünkü bu yaptığımızın sevabını bize yazılacağı kesindir. Ona okuduğumuz her "salât" yani rahmet duâsı karşılığında, Allah'ın bize on "salât" edeceği haber verilmiştir. (Nesâî, ezan 37, sehv 55; Müsned N/168, 372, 375, 485.) "Salât'ın en güzel şekli, Allahümme salli ve sellim alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed" cümlesidir. Anlamı, "Allah'ım Muhammed' e ve onun yakınlarını rahmet et ve bağışlama ver" demektir. O, bağışlanananların başta geleni olduğuna göre, bu yapacağımız duâ, ona katlanarak yine bize dönecektir. Kadınlar bazı vesilelerle bir araya toplanıp birşeyler okuma imkânı ve fırsatı buluyor ve buna ihtiyaç duyuyorlarsa; öncelikle Kur'ân'dan bir, ya da birkaç sayfa okuyup anlamını vermeleri, Efendimizin birkaç hadisi şerîfini okumaları, ağzı düzgün olanların sağlam bilgilerle sohbetler yapması daha güzeldir. Ille de mevlit okuyacaklarsa, baştan bunun dinî bir emir, ya da gerek olmadığını söyleyerek ve önceden okuyacağı yerin anlamını açıklayarak, okumaları belki zararsız olabilir. Çünkü insanların,özellikle de kadınların gönüllerinin coşturulup duygularının canlandırılması da zaman zaman faydalı sonuçlar verebilir. Ancak mevlitle hiçbir dinî sorumluluğun yerine getirilmiş olmadığını vurgulayarak hatırlatmak ve bu tür cemiyetlerde nâmahremliğe riayetsizlikten ötürü haram işlememek konularına çok dikkat etmek gerekir.
|