Sıhhatini kaybeden bir müslümanın namazın tüm
şartlarını yerine getirme imkânı
olmadığı durumlarda yüce Allah bazı
kolaylıklar göstermiş ve namazı "imkânı
elverdiği" şekilde kılmasına izin
vermiştir. Hasta müslümanın tüm rükünlerini yerine
getirmeyerek kıldığı bu namaza hasta namazı
adı verilir.
İslâm'daki ibâdetlerin amacı insanı zora koşmak
olmadığı için ibâdetler katı şekilci
kurallarla çevrili değildir. En önemli ibâdet olan namaz, günde
beş defa müslümanlara farz kılınmıştır;
ancak namazın amacı Allah'ı sürekli olarak hatırlamak,
günde beş kez O'nun huzuruna çıkıp iki namaz
arasında yaptıklarının muhâsebesini yapma fırsatını
ona vermektir. Bu şekilde günde beş kez Allah'ın
huzuruna çıkan bir müslüman kötülük duygusunu kalbinden atıp
onun yerine Allah korkusu ve sevgisini yerleştirir. Namazın
amacı bu olunca, yani insanları kendi rızalarıyla
Allah'ın gözetimine sokmak olunca sıhhatli ya da
sıhhatsiz olması bunu yapmaya, yani Allah'ın huzurunda
boyun eğmeye engel değildir. O halde hasta olan bir müslüman
bu görevini gücünün yettiği şekilde yerine getirir. Bunun
bazı kuralları vardır: Namazda; farzlar, sünnetler,
müstehablar vardır.
"Sıhhatli müslüman tüm bunları dosdoğru yerine
getirerek namaz kılar. Allah, "namazı dosdoğru
kılın" emrini şekil açısından, sadece
sıhhatli olanlara farz kılmıştır. Hasta olanlar
ise görünen şekil yönünün dışında kalben, ruhen
ve tüm düşüncesiyle "dosdoğru kılmak"
zorundadır. Ona gösterilen kolaylık yapacağı
hareketler yönündendir.
Hastalığı eğer ayakta duramayacak kadar
şiddetliyse ve ayakta durması hastalığı
arttıracaksa oturarak; oturarak kılınamayacaksa,
yattığı yerde; hareket edemeyecek durumdaysa baş ile
başını dahi oynatamıyorsa göz hareketiyle, bu da
olmuyorsa düşünceyi yoğunlaştırarak namaz
kılınır. Ama hiçbir zaman terkedilmez.
Temel ölçü yapılabileceğinin en son şeklini
yapmaktır. Örneğin bir yere yaslanarak kılabilecekken
yatarak kılmak nefsin kontrolüne girmenin göstergesidir ki bu
yanlıştır.
Namazın diğer bir farzı olan okuyuşlarda da durum
böyledir, dili ile okuyamıyor, dilini kullanamıyorsa
kalbinden okur.
Diğer bir kolaylık okuyuşlarını
kısaltabilir ve eksiltebilir. Örneğin uzun süre rükû ve
secdede kalması rahatsızlık veriyorsa, ta'dili erkan
üzere kılınan namazda en az üç kez okunan
"Sübhane rabbiyel azim" ve "sübhane rabbiyel
a'lâ" cümlelerini birer kez söyler. Örneğin son
oturuşlardaki
"Allahûmmâ salli ve barik" dualarını okumadan
selâm verebilir. Mümkün olanı en iyi şekilde yapmak, gücünün
yettiği kadarını yapmak, terketmemek esastır.
Çünkü insanın açığa vurduğunu da kalplerde gizli
olanını da bilen Allah, hastalığın
şiddetini hastadan daha iyi bilir. Ufak hastalıkları
bahane edip namazları hafifletmek ve kolaya kaçmak ancak imanı
zayıf olanların yapacağı bir tercihtir. İmanda
samimi olanların yapacağı, gücünün tamamını
kullanarak namazı hâlis bir kalp ile kılmaktır.
Namaz öncesinde farz olan "maddî ve manevî pisliklerden
temizlenmek" hasta için de farzdır. Gusül abdesti ve namaz
abdesti alması o an hastalığına zarar verecekse
teyemmüm alarak namazını kılar. Yatalak bir
hastanın istenmeyen durumlar sonucunda yatağında maddî
pislikler varsa ve yatağının değiştirilme imkânı
yoksa görünen yüzeysel pislikler temizlenerek namazını
kılabilir. Elbise için de durum aynıdır.
Hastalık durumunda şartları tam olarak yerine
getirilmeden kılınan namazlar hastalıktan kurtulduktan
sonra tekrar kılınmaz. Hasta, daha önceden kazaya kalan
namazlarını da kılabildiği şekilde kılar.
Abdesti bozan durumlardan herhangi biri sürekli olsa; örneğin sürekli
kanama durumu devam ettiği halde namaz kılınır.
Ancak bir sonraki namaz için yeniden abdest alınır, Özürlü
halde kılınan bir namazın vakti çıkmadan özür
hali sona erse kılınan namaz tekrar edilir. Özür, bir namaz
vaktinin tamamında sürerse geçerlidir. Özür nedeniyle elbiseye
bulaşan pislikler de bu hal devam ettiği sürece namaza engel
değildir. Ancak imkânı varsa Allah'ın huzuruna en güzel
"zinetlerini (elbiselerini) giyip durmak daha güzeldir.