Büyüklenme, kibir, ucub. Hakkı çiğneyen, insanları
küçük gören, kişinin hâli. Kendini yüksek ve değerli
tutan. Kendini başkalarından üstün; başkasını
ise aşağı görme hastalığı.
Övünme, şeref anlamlarında da kullanılır.
Kibir, kişinin kendisinde bulunan ilim, mevkî ve doğruluk
gibi hususiyetleri başkasından üstün görmesidir. Bu, Allah'ın
kızgınlığına, insanların
hoşnutsuzluğuna sebep olduğu için sahibini felâkete
götüren bir hastalıktır (et-Tâc, V, 31).
İnsan ruhunun arındırılması gereken kötülüklerden
biri olan kibir, Râğıbu'l-İsfahânî'ye (Ö. 503/1109)
göre, "Kendini beğenen insanın, bu isteğini nefsine
tahsis ederek, kendini başkalarından daha büyük
görmesidir" (Rağıbu'l-Isfahânî, el-Müfredât, s.
421). Kibir, tekebbür ve istikbâr birbirine yakın manada
kullanılmışlardır.
İmam Birgivî (Ö. 981/1573) kibir için, "Kalbin hastalıklarındandır;
kendini yüksekte görerek, karşısındakinin üstünde
saymaktır; zıddı zaaftır" (Birgivî,
et-Tarîkatü'l-Muhammediyye, s. 68 vd.) demiş, bazı ayet-i
kerîmelerle kibri tanıtmaya çalışmıştır.
Kur'an-ı Kerîm, kibiri, kibirden türeyen davranışları
açıklamış, kibir ve örneklerini teşhir ederek
zararlarını belirtmiş, ondan kaçınmanın ahlâkî
bir zaruret olduğunu ortaya koymuştur:
"Meleklere, Âdem'e secde edin' demiştik. İblis müstesna
hepsi secde ettiler. O kaçındı, büyüklük tasladı ve
inkâr edenlerden oldu" (el-Bakara, 2/34).
"Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları
ayetlerimden yüz çevirteceğim. Onlar bütün ayetleri görseler
yine de inanmazlar; doğru yolu görseler, yol olarak
benimsemezler... (el-A'râf, 7/146).
"Allah büyüklük taslayanları sevmez" (en-Nahl,
16/23).
Kibir, önce kişinin inanç dünyasına tesir ederek, hak ve
doğruya inanmasına engel olur, Allah'ın birliğine,
peygamberlere ve âhiret gününe inanmayanların inançsızlığa
kibir yüzünden sürüklendikleri anlaşılmaktadır
(en-Nahl,16/22; es-Sâffât, 37/35; el-Bakara, 2/87; el-A'râf, 7/75-76,
88; Nûh, 71/7; Yunus, 10/75; el-Mü'minûn, 23/27, 46-47).
Kibir, ferdin Allah'a kul olma ve ona itaat etme görevini engelleyen
davranış olduğu için Kur'an bunun neticesine şöyle
işaret eder:
"Kim, Allah'a kulluktan, O'na ibadetten çekinir ve
büyüklenirse, bilsin ki, (Allah) kıyamette herkesi huzurunda
toplayacaktır" (en-Nisâ, 4/172).
Çünkü Allah, zatına dua ve ibadet edilmesini istemekte; büyüklenerek
kaçınanların, "küçülmüş kimseler olarak"
cehenneme gireceklerini (el-Mü'minûn, 40/60) haber vermektedir. Buna
karşılık Allah'a ibadette büyüklük göstermeyen
melekler övülerek, insanlar da bu harekete teşvik edilmektedir
(el-A'râf, 7/206; el-Enbiyâ, 21 / 19).
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Allah şöyle
buyurdu: "Büyüklük ve azamet örtümdür. Bu bakımdan
bunlardan biriyle kim bana nizaa kalkışırsa, onu
ateşe atarım " (Ebû Dâvûd Libâs, 25; İbn Mâce,
Zühd, 16; Ahmed b. Hanbel, II, 248).
Allah'ın Resulu (s.a.s.) yüce mertebesinde tevâzu * yönünden
insanların en ileride olanıydı. Abdullah İbn Amr der
ki: Resulullah'ın, kızıl bir devenin sırtında
cemrelere taş attığını, önünde herhangi bir
kimsenin dövülüp kovulduğunu ve "yol açınız, yol
açınız" denildiğini görmedim. Resulullah (s.a.s.)
hastalan ziyaret eder, cenazelerin arkasında gider, kölelerin
davetine icabet ederdi. Ayakkabılarım bizzat pençeler,
elbisesini yamalar, aile efrâdıyla beraber evinde onların
ihtiyaçlarına koşardı.
Bir gün huzur-u saadetine bir adamcağız getirildi. Adam
Resulullah'ın heybetinden tir-tir titremeye başladı.
Efendimiz (s.a.s.) o adama:
"Canını sıkma! Ben padişah değilim. Ben
ancak Kureyş soyundan gelen ve kurutulmuş et yiyen bir
kadının oğluyum" diyerek o kişiyi teskin etti.
işe vâlidemiz (r.anha), "Ey Allah'ın Resulu, Allah
benim canımı sana feda etsin: Yaslanarak ye; çünkü
yaslanarak yersen senin için daha kolay olur" deyince, bu
ısrarına bir karşılık olarak Resulullah,
alnı yere değercesine mübârek başını
eğdi ve sonra şöyle dedi:
"Hayır, ben kölenin yediği gibi yer ve kölenin
oturduğu gibi otururum."
Büyüklenme üç kısımdır:
a) Cehâlet ve azgınlıktan ötürü bazı kulların
kendilerini Allah'tan büyük görmeleri;
b) Peygamber'e karşı, O'nun buyruklarını küçümsemek,
O'nu alelâde biri olarak görmek, prensiplerini hafife almak;
c) Etrafında bulunan insanları küçük görüp, kendini
büyük görmek.
İnsan ruhunu çeşitli tezahürleriyle körelten zararlarına
Kur'an-ı Kerîm'in genişçe bir açıdan
baktığı kibir, maddî hayatta zararın ve kaybın
sebebidir. Kibir örneklerinde gördüğümüz gibi büyüklenenler
henüz dünyada iken, hareketlerinin cezasını çekerek helâk
olmuşlardır. Büyüklenme ve çoğunluğa güvenmenin
özellikle savaşta acı sonucuna dikkati çeken Kur'an, Huneyn
muharebesindeki durumu şöyle anlatmaktadır: "O vakit,
Huneyn'de çokluğunuz size güven vermişti de, bir
faydası olmamıştı"(et-Tevbe, 9/25). Şu da
var ki ilâhî yardım inananların imdadına yetişti
ve Huneyn'de küffâra karşı galip geldiler.
Büyüklenmenin manevî zarar ve kötülükleri, ceza ve azap
şeklinde tecelli edecektir.
Şüphesiz kibirlenme insanlığı yokluğa iter.
Onun giderilmesi gerekir; fakat bu kuru temenni ile değil, manevî
ilâçla ve kibir ağacını kalpten söküp atacak vasıtaları
kullanmakla mümkündür. Bu da iki şekilde olur:
a) Asıl ilaç; ilim ve ameldir. Şifa, bu ikisinin
birleşmesiyledir. İlim, kişinin kendisini ve
Allah'ını bilmesidir. Kibrin giderilmesi için bu yeterlidir.
Kişi bildiği zaman bu var olan kâinat içindeki payını;
Allah'ını bildiği zaman kibrin ve azametin onun
hakkı olduğunu anlar. Kur'an-ı Kerîm bu hususta dikkati
çekiyor:
"Canı çıksın insanın, o ne nankördür!
Allah onu neden yaratmış? Onu meniden yaratıp
merhalelerden geçirerek, ona şekil vermiş, sonra
tutacağı yolu kolaylaştırmıştır.
Sonra onu öldürür ve kabre koyar" (Abese, 80/ 17: 22).
b) Nesep, güzellik, mal, ilim vb. gibi büyüklenmeye iten
sebeplerin gelip-geçici olduğunu düşünerek kendisini bu
belâdan kurtarmaya çalışmak.
Allahu Teâlâ bir başka ayette şöyle buyurmaktadır:
"Însanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde
böbürlenerek yürüme; Allah, kendini beğenip övünen hiç
kimseyi şüphesiz ki sevmez. Yürüyüşünde tabiî ol, sesini
de alçalt. " (Lokman, 31/18). Hulâsâ; gurur ve kibir sâlih ve
muttaki bir müslümanda bulunmaması gereken; tevhid ehline
yakışmayan en kötü huylardandır. (Ayrıca bk.
Kibir).