Daha çok "gece namazı" veya "teheccüd namazı"
olarak bilinen ve çok fazla sevabı nedeniyle Resulullah
tarafından müslümanların özendirildiği, en sahih rivâyetlere
göre gecenin ikinci yarısında uykudan kalkılarak on iki
rekât olarak kılınan nafile namazı.
Kur'an-ı Kerîm'in Müzzemil suresinin baş tarafında:
"Ey o örtünen, kalk gece, ancak birazında: Yarısı,
yahut eksilt ondan biraz. Ya da artır ve Kur'an oku, tertip ile
yavaş yavaş, güzel güzel. Çünkü, biz senin üzerine ağır
bir söz atacağız. Çünkü, gece neşesi hem daha
dokunaklı, hem deyişçe daha sağlamdır"
buyurularak, risâletin daha başlangıcında, bazı
âlimlere göre beş vakit namazdan önce gece namazı
emredilmiş ve İslam'ın tebliğini başarabilme açısından
bunun gereği de vurgulanmıştır. Resulullah'la
birlikte ashabının da kıldığı bu namaz,
aynı surenin sonunda yer almakla birlikte, yukarıdaki emirden
belli bir süre sonra, hattu bazılarınca Medine'de inen
"Rabbin biliyor ki, sen muhakkak gece üçte ikisine yakın ve
yarısı ve üçte biri kalkıyorsun; beraberindekilerden
bir grup da. Gece ile gündüzü Allah takdir eder. Bildi ki, siz onu
bundan böyle başaramazsınız; bu bakımdan size lûtufta
bulundu da, artık Kur'an'dan ne kolayınıza gelirse
okuyun..." ayetiyle ümmet için emir olmaktan çıkmış;
İsrâ sûresinde "Gecenin bir kısmında sana mahsus
bir nâfile olmak üzere teheccüdde bulun. Umulur ki, Rabbin seni
Makam-ı Mahmud'a ulaştırır" (el-İsrâ,
17/79) ayetinde de ifade olunduğu üzere, Resulullah (s.a.s.)'in
terketmediği bir amel olarak kalmıştır. O kadar ki,
Buhârî ve Müslim'in ittifâken rivâyet ettiği bir hadîs-i
şerifte, Efendimiz'in, mübârek ayakları şişinceye
kadar geceleyin ibadet ettiği; Hz. Âişe'nin kendisine,
"Ya Resulallah, geçmişteki ve gelecekteki günâhların
affolunduğu halde, neden böyle yapıyorsun?" demesi
üzerine "Rabbime şükreden bir kul olmayayım
mı?" buyurduğu ifade olunmaktadır. İmam Müslim,
Sahih'inde Resulullah'ın teheccüdünün uzunluğuna daha bir açıklık
getirmekte ve Hz. Huzeyfe (r.a.)'den; bir rekâtta Fâtiha'dan sonra
Bakara, Âl-i İmrân ve Nisâ surelerini hem de ağır
ağır, tesbih ayetlerinde tesbih ederek, dua istenen ayetlerde
dua ederek okuduğunu, rükû ve secdeşinin de aynı
şekilde uzadığını rivâyet etmektedir
(Riyâzü's-Sâlihîn, II, 449, 457).
Gece namazının fazileti konusunda alimler çok söz etmiş
ve müminleri bu namaza teşvik etmişlerdir. Hz. Ebû Hüreyre
(r.a.)'den rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte, "Rabbimizin
her gecenin son üçte biri kaldığında dünya semasına
nüzul edip "Yok mu bana dua eden, duasını kabul edeyim;
yok mu benden isteyen, ona vereyim; yok mu benden
bağışlanma dileyen, onu
bağışlayayım" buyurduğu ifade
olunmaktadır (Tecrii Sarîh Terceme ve Şerhi, IV, 112). Zaten,
Kur'an-ı Kerîm'de de müminlerin, Rahman'ın
kullarının Rablerinin rızası için secdede ve kıyamda
geceleyen kimseler oldukları (el-Furkan, 25/64); gecenin az bir
kısmında uyuyup, seherlerde istiğfar ettikleri (ez-Zâriyât,
51/51) ve yanlarının rahat döşeklerinden
uzaklaşıp korku ve umut içinde Rabblerine dua ettikleri
(es-Secde, 32/16) anlatılmaktadır. Önemi dolayısıyle,
farz namazdan sonra en faziletli namazın gece namazı
olduğu Müslim'in rivâyet ettiği bir hadiste
belirtilmiş; âlimlerin çoğunluğunca bu namaz sünnet-i
müekkede olarak kabul edilmişse de, vacib diyenler de
olmuştur. Sünnet de olsa, bilhassa İslâm'ın
tebliğcileri için herhalde asla vazgeçilmez bir namaz olsa
gerektir.