Gelecekte olacak şeyler hakkında bilgi sahibi olmak için
başvurulan çeşitli yollar. Baht, uğur ve talihi anlamak
için birtakım garip yollara başvurma, atılan boncuk ve
baklaya, tesadüfen açılan bir kitabın bir
satırına, koyunun kürek kemiğine kahve fincanına
vb. şeylere bakıp bunlardan anlam çıkarma işi.
Gelecekte olacak şeyleri anlamak maksadıyla yapılan
eylemler hakkında kullanılan bir tabir. "Kamûs-u
Osmanî'de: "Kısa fikirlilerin ümid ettikleri bir maddeyi çıkarmak
maksadiyle; kitap açmak ve kitaba, baklaya bakmak gibi değişik
yöntemlerle yapılan teşebbüsü ve bu teşebbüsün
gösterdiği netice" olarak tarif edilmiştir.
Kur'an'da, "fal" kelimesi geçmemekle birlikte, Peygamber
(s.a.s.)'in bazı hadislerinde, şekil olarak buna benzer fakat
mana yönünden bizim anladığımız fal'dan daha
değişik bir mana arzeden "fe'l" sözü geçmektedir.
Şöyle ki; "adva (hastalığın Allah'ın
takdiri olmaksızın bulaşması) yoktur, tıyara
(bir şeyi uğursuz sayma) da yoktur. Ben hayırlı
"fe'l"i (bir şeyi hayra yorma) severim" (Buhari,
Tıb, 43; İbn Mâce, Tıb, 43), hadisinde geçen
"fe'l" kelimesinin bildiğimiz falla aynı anlama
gelmediği açıktır.
Ebû Hureyre'nin, Peygamberimiz (s.a.s.)'den naklettiği
başka bir hadiste; ''Tıyara yoktur, daha hayırlı
olan fe'l vardır." buyurdular. Ebu Hüreyre; "Fe'l nedir
ey Allah'ın Resulu? diye sorunca 'Sizden birinizin
işittiği salih sözdür' dedi" (Buhâri, Tıb, 44).
Hasta olan bir kimsenin; "ya sâlim" ! diye bağıran
birinin sesini duyması veya yitiğini arayan birinin; "ya
vâcid! " diye seslenen birinin sesini duyunca, "bununla
tefe'ül ediyorum" deyip, hastalıktan kurtulmayı
umması ve yitiğini bulacağını ümid etmesidir.
Yani bu sesleri hayra yorarak, neticenin bu şekilde
olmasını beklemesidir
(İbnu'l-Manzûr, "Lisanü'l-Arab " XI V.; İmam
Ebi Bekir er-Râzı, "Muhtaru's-Si hah" Fe'l maddesi).
Cahiliye Arapları, bir sefere, bir savaşa, bir ticarete,
bir nikâha yahut herhangi bir işe teşebbüs edecekleri zaman
üç zar (veya ok) çekerler yahut kuş uçururlardı. Bu
zarların (veya okların) birinde, "Rabbim emretti"
yahut "yap" diye emir; diğerinde, "Rabbim
nehyetti" yahut, "yapma" diye nehy kelimeleri
yazılı olurdu, biri de boş bulunurdu. Birisi torbaya
elini sokar, zarlardan birini çeker, emir çıkarsa yaparlar, nehy
çıkarsa yapmazlar, boş çıkarsa bir daha çekerlerdi.
Kur'an bunu şu ayetle yasaklamıştır: ''Ey iman
edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları şeytan
işi birer pisliktir,. bunlardan kaçının ki,
kurtuluşa eresiniz" (el-Mâide, 5/90).
Câhiliyede, bir de kuş uçurma âdeti vardı ki, bir yere
gidecekleri zaman bir kuş uçururlar, sağa giderse teyemmüm
(uğurlu sayma), sola giderse teşe'üm ederler (uğursuzluk
sayarlar)dı. Peygamberimizin, "tıyara yoktur" hadisi
ile bunun da yasaklandığını biliyoruz.
Bugün yaygın olan fal çeşitlerinden biri de, modern câhiliyenin
itibar ettiği yıldız falıdır. Gökteki
burçlardan istidlâl ile yapılan bu falcılığın
aslı Sâbiîlere dayanır. Sâbiîler, İdris
(a.s)'ın, mucizesi iddiasıyla sema'yı oniki burca taksim
etmişler ve eflâktan yalnız tapındıkları ve
heykellerini diktikleri "sebaî" gezeğenlerin
durumlarına göre, yeryüzünde meydana gelecek of ayları
bildireceği iddiasıyla yıldızlarla ilgili
birtakım hükümler yazmışlardı. Onların bu
inançları günümüze kadar gelmiş bulunmaktadır
(Elmalılı M.H.Yazır, "Hak Dini Kur'ân Dili",
VII. 5208).
Dinimizin kesinlikle yasakladığı falcılık,
bir çeşit gaybdan haber vermedir. Halbuki, Kur'an-ı Kerîm;
gaybı, Allah'tan başka hiçbir kimsenin bilemiyeceğini,
peygamberlerle melekler dahi, kendilerine vahyedilmedikçe gaybdan haber
veremeyeceklerini açıkça bildirmektedir:
"De ki: 'Göklerde ve yerde olan gaybı, Allah'tan
başka bilen yoktur" (en-Neml, 27/65) ve "De ki: Size
'Allah'ın hazineleri elimdedir demiyorum, gaybı da
bilmiyorum...." (el-En'âm, 6/50), "Eğer gaybı
bilseydim, daha fazla hayır yapardım...." (el-A 'râf,
7/188) âyetleri buna yeterli delildir.
Kendilerine "arrâf" yahut "kâhin" denilen falcıları
ve bu falcılara gidip fal açtıran, onlara inanan veya
destekleyenleri Peygamber (s.a.s.) ağır bir dille
kınamış hatta kâfirlikle nitelemiştir. "Her
kim bir arrafa gidip de ona bir şey sorarsa, kırk gecelik
namazı kabul olmaz" (Müslim, Selâm, 125) buyurmuştur.
Ebû Dâvûd'da geçen bir hadis ise şöyledir: "Kim bir
kâhine gider, dediklerini doğrularsa; şüphesiz ki Muhammed'e
indirilmiş olanı inkâr etmiş olur" (Ebû Dâvûd, Tıb,
hadis no: 3904).