ELBİSEDE
ALTINI VASFETMEME ŞARTININ SINIRI NEDIR?
Elbisede altını vasfetmeme şartının sınırı nedir? Vasfetmekten maksat nedir? Meselâ bugünkü çarsaf, rüzgârli bir günde vücuda yapışıyor ve uzuvları belli ediyor. Şu halde vücut çizgilerini devamlı belli eden ile, rüzgar vb. durumlarda belli eden giysiler bu bakımdan farklı mıdır? E1-Harasî, Malikî mezhebinin görüşünü açık ifadelerle anlatır. Bütün vücut hatlarını belirten elbiseyi giyinmek mekruhtur. Eğer vücut hatları, rüzgâr sebebiyle, ya yağmurdan dolayı belli oluyorsa, bunda mekruhluk yoktur.(el-Harasî, Alâ Muhtaşar-i Seydî Halîl, I/250.) Ibn Kudâme, cild'in rengini göstermeyecek bir şeyle avretin kapatılmasının farz olduğunu söylerken (Ibn Kudâme, el mugnî, Kahire (tarihsiz), I/577. ) zimnen vasfetmemeyi, hacmini değil, rengini belli etmeme şekilde anladığını gösterir. Bir başka münasebetle buna açıklık getiren Ibn Kudâme: "Vâcip olan, cildin rengini örten bir şeyle örtünmektir. Eğer sırtındaki, cildin rengini belirtir ölçüde ince olur da beyazlığı ya da kırmızılığı gözükürse, namazı câiz olmaz. Zira örtünme bununla hasıl olmaz. Eğer rengi örter de hacmi belirtirse namazı câizdir. Çünkü, örtü kalın dahi olsa, bundan kaçınma mümkün değildir." der. (Ibn Kudâme, age. I, 579.) Kitabımızın "Kadın elbisenin belirlenebilen özellikleri" başlığı altında da bahsettiğimiz gibi, "Dar elbiseler giyen kadını Allah Resûlü çıplak saymış ve cehennemlik olduğunu" bildirmiştir. (Câmiu's-Sağir, s. 232 (Müslim'den).) Hz. Ömer, halka dağıttığı bir çeşit elbisenin vücut hatlarını belli edeceği gerekçesi ile kadınlara giydirmemesini emretmiş (Beyhaki, N/234-235.) ve "Kettan ve Kubâtî'yı kadınlarınıza giydirmeyin; bunlar şeffaf değildir (cildin rengini göstermez), ama şeklini belirtir." (Serahsî, Mebsût, X/I55.) demiştir. Serahsî buna dayanarak, "Kadının vücuduna yapışan ve şeklini belli edecek şekilde bedenini vasfeden elbisesiyle de kadına bakılamayacağını" söyler.(agk.) Bu konuda buraya kadar söylenenleri, fıkıhçıların diliyle şöylece özetleyebiliriz: Elbisenin ince (şeffaf) olmasında ölçü olarak "tenin rengini belirtmesi" gösterilmiştir. Dişarıdan bakıldığında elbisenin içinden insanın teni görünüyorsa -elbise ister kalın, ister ince olsun böyle bir elbise ile setr-i avretin hasıl olmayacağı belirtilmiştir.(Hilye, s. 225) Elbisenin dar olmasına gelince, Halebî, Sağir'de elbise kalın olsa (teni belirtmese), ancak uzva yapışsa ve uzvun şeklini alsa, bu durumda örtme hasıl olduğu için menedilmemesi gerekir, denir. (Halebî, s.107.) Hâşiyesi Hilye'de ise "uzvun şeklini alsa" sözü, "aynen uzvun şeklini görünür hale gelse, bu durum namazın cevâzına mani değildir." diye açıklamıştır. Ibn Ibidîn, "Yabancı kadının çarşafına (mulâe) şehvetle bakmak haramdır" sözünü açıklarken şöyle diyor: "Zehîre ve diğerlerinden, daha önce de zikrettiğimiz gibi, eğer kadının üzerinde elbise olsa -vücuda yapışık olup altını göstermedikçe- cesedini teemmülde bir beis yoktur. Çünkü bu durumda kadının elbisesine ve kametine (boyuna) bakılmış olur. Tıpkı içinde kadın bulunan çadıra bakması gibi. Ama elbise altını vasfediyorsa, o zaman uzuvlarına bakmış olur. Bu husus, "şehvet olmaksızın bakma" şeklinde kayıtlanmalıdır. Şehvetle bakılırsa mutlak olarak men edilir. Illet, -Allahu a'lem- fitne korkusudur. Çünkü şehvetle çarsafına (mülâe) veya elbisesine bakmak, boy-bosuna vb. düşünmek, kişiyi kadınla konuşmaya, sonra da başka davranışlara itebilir. Illetin, zarûret yok iken helâl olmayan şeyle yararlanma olması da muhtemeldir." (Ibn Abidîn,V/238.)
|