EL- HİDAYE
E1-Hidâye, tanıtmaya çalıştığımız el-Merginâni'nin yine kendi yazdığı "Bidâyetü'1-Mübtedî" adlı kitabın şerhidir. Ama aslında Kudûrî'nin ((428/1036) Muhtasarı ile Imâm Muhammed'in (189/804) el-Câmiu's-Sağir'inin bir araya getirilmiş açıklamalı şeklidir. (Hacı Halîfe; Kesfu'z-zunun 2)2032.) Ayrı ayrı dört cüz ya da iki büyük cilt halinde bir kaç defa basılmıştır. Ayrıca başta Kemalûddîn ibn Hümâm'in Fethu'1- Kadîr'i olmak üzere, bazı şerhleriyle beraber de, yine birkaç defa basılmıştır. Hidâye ayrıca çeşitli dünya dillerine terceme edilmiştir.(bk. Y.Ziya Kavakçı, Karahanlılar Devrinde Islam Hukukçuları s.133)Osmanlı medreselerinde yıllarca ders kitabı olarak okutulan Hidaye için: "Zamanın gözü bir ikincisiyle sürmelenmediği değerli bir kitap" (Taşköprüzade, Miftâhu's-sa'ade 2/l64.) denmiştir.Hidâye'yi yazışının hikâyesini müellif şöyle anlatır: "Ilk tahsil yıllarımda istiyordum ki, fıkıhta hacmi küçük, fonksiyonunu büyük ve her konudan sözeden bir kitap bulunsun. Derken zaman geçti ve Kudûrî'nin Muhtasar'ının en güzel, en az ve en öz kitap olduğunu, küçük-büyük herkesin el-Câmiu's-Sağîr'i ezberlemeye teşvik edildiğini görünce, ikisini birleştirmeye ve zorunluluk olmadıkça da, onlarda olandan başkasını almamaya karar verdim. Ortaya çıkan kitaba "Bidâyetü'1-Mübtedî - Ilk Heveslilere Bir Başlangıç" adını verdim ve sonra da bunu "Kifâyetü'1-Müntehî Sona Varanlara Yeterli" adıyla şerh etmeye muvaffak oldum."( Lüknevî, Fevâid, s. l41-l42. Kifâye adlı bu Şerhin bazı kaynaklar'da seksen cilt olduğundan (bk. Taşköprüzâde, Mevzuâ'tü'l-ulum I/724, bazılarında ise sekizcilt olduğundan (bk. IA Merginân md.l sözedilir. Seksen cilt diyenler, ya fasıkül halindeki cüzleri kastetmiş olmalı, ya da bir hatâ sonucu "sekizi, seksen" diye okumuş bulunmalıdırlar. Çünkü müellifin önsözündeki "bir nebze uzun oldu" ifadesi, ancak sekizcilt için yerinde bir ifadedir. Seksen cilt olsaydı "çok uzun oldu" demeliydi.) Bitirince biraz uzun olduğunu gördüm ve bu yüzden kitabın terkedileceğinden endişe ederek, gayretleri "Hidâye" isimli bir başka şerhe yönelttim. Bundan ana rivayetleri ve sağlam içtihatları alarak, her konudaki fazlalıkları bıraktım, uzun olmasından kaçındım."( Merginânî, Hidâye, (Mukaddime) I/N.) Değerli hocam Ruhi Özcan merhum, Hanefi mezhebinde sistematiği ve tertibi en güzel olan fıkıh kitabının Hidâye olduğunu söylemişler ve otuz yılda bitmek üzere plânladığı fıkıh külliyatını onun tertibi üzere belirlemişlerdi.Şimdiki adıyla "Ümmü'1-Kurâ" Üniversitesinde doktorasını tamamlamak üzere olan bir arkadaşım da, hocalarından bir Arap fıkıhçının "Beni üç tane Mütenebbî Divanı yazmakla, Hidâye'nin üç sayfası gibisini yazmak arasında muhayyer bıraksalar, Mütenebbî Divani gibisine göz kestiririm de, Hidâye'nin üç sayfası gibisine cesaret edemem" dediğini anlatmıştı. Buna rağmen ibaresinin "her talebe tarafından anlaşılabilecek sehlü'1-mümtenî" kabılinden" olduğu söylenir.(Taşköprüzade age.1 /725.) Hidâye üzerine onlarca şerh, hâsiye, şerhe hâsiye, ihtisâr, tahriç ve tâ lik yapılmış (bk. Kâtip Çelebi, age. 2/2031 vd.; Bu Şerhlerden özellikle, Fethu'l-kadîr, elnihâye, el-Binâye ve tahriçlerden de Nasbu'r-râye meşhurdur. Fethu'l Kadîr üzerine Aliyyü'l- Kârî'nin bir hâşiyesinden söz edilirki, mevcut olması halinde çok değerli bir kitap olmalıdır. Yine Fethu'l-Kadîr'e Ibrahim el-Halebînin de tenkitli bir ihtisarından söz edilir. (bk. agk.)) ve bu özelliğiyle de o, Hanefi mezhebinde ilk sıralarda yer almıştır. Merginânî'nin kendi oğlu Imâmüddin, Hidâye için: "Hidâye, Beleynini hidâyete götürür ve siler körlügü. / Artık ey aklı olan, ondan ayrılma ve onu belle / Ki, kim bunu elde ederse, / En uzak arzuyu elde etmiştir." anlamında bir dörtlük söylemiş, birbaşkası da: "Hidâye Kur'ân gibi neshetti,/Kendinden önce yazılan şeriat kapılarını. / Öyleyse koru kıraatini, sarıl tilâvetine / Ki, sözün hatâ ve yalandan uzak olsun" demiştir.(Taşköprüzade age. I/725.)Hidâye'de Merginânî'nin kendine özgü bir terminoloji ve metodu vardır ki, onu okuyanların bunları bilmesinde sayısız yararlar mevcuttur:
|