Ehven, kelime anlamı itibariyle, "daha hafif";
şer ise, hayrın karşıtı olup, "meşru
olmayan her türlü iş" demektir. Terkip olarak da ehven-i
şer, diğerlerine kıyasla zarar ve fenalık
bakımından daha hafif olan kötülük anlamında
kullanılır.
Mecelle'de, "İki şerden, daha hafif olanı
(ehven-i şerreyn) ihtiyâr olunur" (Mecelle, md. 29)
şeklinde bir genel kural bulunmakta olup, bununla anlatılmak
istenen şudur: Câiz ve meşrû olmayan iki şeyden birinin
işlenilmesi durumunda kalınırsa, bunlar arasında kötülük
ve fenalık bakımından daha az ve hafif olanı tercih
edilir. Çünkü, haram olan bir şeyi işlemek, ancak zarûretten
dolayı mübah kılınmaktadır (Mecelle, md. 21). Zarûretler
de kendi miktarlarınca takdir olunacağına göre (Mecelle,
md. 22), daha hafif olan dururken, daha ağır ve büyük bir
haramı işlemek zarûret sınırını
aşmak olur.
Aynı içerikte olmak üzere, "İki kötülükle karşı
karşıya gelince daha hafif olanı işlenerek, büyüğünün
çaresine bakılır" (Mecelle, md. 28) ve "Daha
şiddetli olan zarar, daha hafif olan zararla izâle olunur"
(Mecelle, md. 27) şeklinde iki genel kural daha vardır ve
bunların her üçü de yaklaşık olarak aynı
anlamı ifâde eder.
Bu genel kuralı, pekçok alana uygulama imkânı
vardır. Bu kuralın uygulama örneklerinden biri şöyledir:
Bir kimsenin çok değerli bir incisi yere düşüp, bir tavuk
tarafından yutulmuşsa, incinin sahibi, tavuğun
değerini ödeyerek tavuğu sahibinden satın alır
(Mecelle, md. 902). Bu durumda tavuğun sahibi, tavuğu
satmamazlık edemez. Şayet direnecek olursa, fiyatı
kendisine ödenerek, tavuk ondan cebren alınır. Kural olarak
bir kimsenin malını, rızası hilâfına satmak câiz
değilse de, burada daha büyük zararı gidermek amacıyla,
daha hafif olan zarara katlanılmış ve sözkonusu kural
gereğince, mülkiyetin dokunulmazlığı prensibine bir
nevî sınırlama getirilmiştir.
Diğer bir örnek de şöyledir: Bir kimse, arsasını,
şuf'a hakkına sahip olan komşusuna (şefi') teklif
etmeden başka birine satarsa, şefi' bu arsayı müşteriden
geri alabilir. Ancak, müşteri, böyle bir tarzda satın
aldığı arsa üzerine, bir ev yaptırmışsa,
bu durumda iki ihtimal sözkonusudur. Birincisi, ev cebren (telâfisi
olmayacak şekilde) yıkılarak arsa, müşterinin
elinden alınır ve arsaya ödediği fiyat kendisine iâde
edilir. İkincisi, şuf'a hakkına sahip olan kişi,
arsayı kendisi satın almak istemesi halinde, müşterinin
yaptırdığı evin kıymetini de ödemeye icbâr
edilir.
Birinci ihtimalde müşteri için sözkonusu olan zarar, yaptırdığı
evin, kendisine hiçbir karşılık verilmeden
yıkılması olup, ağır bir zarardır.
Çünkü, müşteri, uğradığı zararı hiç
kimseden talep edememektedir. İkinci ihtimalde ise, zarar,
"şuf'a hakkına sahip olan kişi hakkından olup,
daha az para ödeyerek çıplak alması mümkün olan bir arsayı,
bir de üzerindeki eve para ödeyerek satın alma durumunda
kalması şeklindedir.
Bu olayda iki taraflı bir zarar sözkonusudur. Şu kadar ki,
şuf'a hakkına sahip olan kişinin
uğrayacağı zarar, karşılığında
hiç değilse bir bedel bulunduğu için yani şefi' evin mülkiyetine
sahip olduğu için, bu zarar müşterinin telâfisi olmayan
zararından daha hafif (ehven) sayılmıştır.
Bu ve benzeri prensiplerle, akıl ve mantığın
rahatlıkla kabul edebileceği bir sistem dahilinde genelde,
hukukî hayata bir esneklik ve istikrar kazandırmasına ve adil
bir dengenin kurulmasına çalışılmıştır.