EHLİ KITABIN
İŞİNDE ÇALIŞMAK
Genel anlamda yani gayrı müslimin müslümanı tahkir ve tezlili sözkonusu olmadığı zaman ve mekanda, müslümanın ücretle herhangi bir zimmiye çalışması caizdir. Hz. Ali, kuyudan çektigi her kova karşılığında bir hurmaya bir Yahudiye çalışmış, aldığını Rasulüllah (sav)'a getirmiş ve o da bundan yemiştir. Ensardan olan bir başka sahabî aynı şekilde çalışmış; aldığını Rasulüllah (sav)'a getirmiş o da bunu inkâr buyurmamıştır (bk. Tirniizî, kiyâme 34; Ibni Mâce, ruhûn 6). Çünkü bunda müslümanı küçük düşürücü bir durum yoktur. Ama birgün, bir ay vb. süreli ve bağlayıcı bir iş akdi ile çalışmasına gelince; bu noktada Islâm hukukçuları farklı görüştedirler. Bazılar: Bu sahih olmaz, çünkü bunda kâfirin müslümana hakimiyeti ve onu satın almış gibi küçük düşürmesi sözkonusudur, derler. Bazılar da: Sahih olur, çünkü bu kendi iradesi ile bir ücret karşılığında çalışmadır. Onun mülkiyetine geçmekten ziyade, kendi zimmetinde çalışmaya benzer. Çünkü malik olmak, ona her bakımdan sahip olmak demektir diye düşünürler. Ibn Kudame'ye göre bu ikinci görüş daha isabetlidir (Ibn Kudâme, Mugnî, IV/294). Doğrusu da budur. Çünkü bir saatlik çalışmada da hakimiyet sözkonusu olabilir. Bir aylık, bir yıllık ilh... çalışma ile bir anlık çalışma arasında sadece süre farkı vardır. Bu açıdan bugün Avrupa'da ve benzeri yerlerde çalışan müslümanları düşünürsek, çoğunluğu itibari ile oralarda çalışmaları her iki görüşe göre de gayrı sahihtir. Çünkü hem belli bir süre bağlayıcı iş akdi imzalamaları, hem de gerek yaptırılan iş, gerekse davranış bakımından tahkir ve ihanete (horlanmaya) uğramaları sözkonusudur. Belli bir statü kazanarak bu iki kötü durumdan kurtulanların çalışması ise, birinci görüşe göre yine gayrı sahih, ikinci görüşe göre sahihtir. Ama hiç bir surette mekruhluktan kurtulamaz. Ayrıca Islâm fıkıhçıları bu hükümlere, müslümanın bir Islâm ülkesindeki zimmîlere çalışması açısından bakarak varmışlardır: Yoksa "küffar diyarına" (darü'lharbe) gitme ve orada ikâmet etme konusunda ayrıca yasaklar vardır. Müslümanın zimmiye, onun özel hizmetinde çalışması caiz değildir. Bu, Ahmed b. Hanbel'in görüşüdür. O, ama ona belirli bir işi yapmak üzere çalışması ise caizdir, der. Imam Şafii'nin iki görüşünden biri de budur. Onun, özel hizmeti de caizdir, görüşü de vardır. Bu konuda Hanbelîlerin izahı şudur: Bu durum, müslümanın kâfire bağımlı (mahpus) olmasını ve şahsiyetinin rencide edilmesini (izlâlini) gerektiren bir akiddir. Onun hizmetinde çalışması, ona satılması gibi bir şeydir. Ama onun belirli bir işini ücretle yapması caizdir. Delilleri ise yukarıda geçen Hz. Ali ve Ensarı hadisleridir (Ibn Kudâme, age, V/554). Yukarıda da işaret edildiği gibi ve aynı delillerden ötürü, Islâm ülkesinde ve küçük düşülme sözkonusu olmadığı durumlarda müslümanın zimmîlere ücretle çalışmasının caiz olduğu konusundâ farklı görüş yoktur (agk). Hatta havra ya da kilise inşa ve tamirinde çalışmasında dahi "beis", yoktur, buradan alacağı ücret helâldir. Çünkü amelin bizzat kendisinde bir masiyet bulunmamaktadır (Kâdihan, NI/426; Hindiye, IV/450 (Muhit'ten); Cezirî, NI/125). Ne var ki çalışabilmesinin caiz ve mümkün olması, bunun iyi bir şey olduğunu da göstermez. Zaten "beis yoktur" tabiri fıkıhta, yapılmasa daha iyi olur anlamında kullanılır. Bunun içindir ki: "Bir müslüman her gün beş dirhem karşılığında nâkus (çan) çalmak üzere bir hiristiyanla iş anlaşması yapsa, bir dirhem alacağı bir başka iş daha bulsa, Ibrahim b. Yusuf diyor ki, nâkus çalması uygun olmaz, rızkını öbüründen aramalıdır" (Kâdihan, NI/404, 426).
|