EĞLENCE VE
CEVAZI
Ibadet ve çalışma dışında kalan vakti, faydalı bir işle meşgul olarak geçirmek; ibadet ve çalışmak için yeni güç kazanmâk üzere gönlü dinlendirmek, hoş vâkit geçirmek. Dinimiz gâyesiz ve faydasız vakit geçirmeyi hoş görmemiştir. "Boş vakit", değerlendirilmesi gereken en önemli nimetlerden sayılmıştır "Iki nimet vardır ki insanların çoğu bundan gâfildir: Sıhhat ve boş vakit." Kur'ân-ı Kerîm'de çalışma dışında kalan vaktimizi ibadet ederek değerlendirmemiz tavsiye edilmiştir: "Muhakkak her güçlükle beraber bir kolaylık vardır." ; "Evet her güçlükle beraber bir kolaylık vardır."; "O halde (işlerinden) boşaldığın zaman uğraş, (ibadetle meşgul ol) yorul " (el-Inşirâh, 94/5-7). "Manasız işler" (mâlâyâni) ile meşgul olan kimse dinimizde makbul sayılmaz: "Faydasız şeyleri terketmesi bir kimsenin iyi müslüman olduğunun alâmetlerindendir" (et-Tergib ve't-Terhib, IV/319). Boş vakitler muhakkak dünya ve âhirete faydalı olacak bir işle doldurulmalıdır. Hz. Ömer (r.a.) şöyle derdi: "Ben sizden birisinin ne dünya işi ne de âhiret işiyle meşgul olmaksızın boş vakit geçirmesini hoş karşılamıyorum. Herkes devamlı olarak faydalı bir işle uğraşsın; bir işi bitirdiği zaman başka bir işe başlasın." "Eğlence" kelimesinin Arapça karşılığı olan "lehv"; âhiret amellerinden insanı alıkoyan eğlenceler demektir. Kur'ân-ı Kerîm'de dünya hayatının ancak bir oyun ve eğlence (lehv) den ibaret olduğu bildirilmiştir. Âhiret amelleri; âhirette kurtuluşumuzu sağlayacak, cehennem azâbından bizi koruyacak amellerdir: Helâli-haramı gözetmek, Allah'ın rızasını kazanmak için devamlı gayret içinde olmak; peygamberimizin şefâatine nâil olmak için onun sünnetine uymak; mü'minleri Allah için sevmek, kâfirlere Allah için düşman olmak; müslümanların güçlenmesi, düşmanlarına galip gelmesi için cihad etmek... Bütün bu işler ve müslümanların bugün içinde bulundukları zayıf durum çok çalışmayı gerektirmektedir. Bunun için müslümanın boşa geçirecek hiç vakti yoktur. Allah, dünya ve içindekileri kulları için yaratmıştır. Mü'min olsun olmasın bütün insanlar dünya nimetlerinden istifade ederler. Mü'min olanlar bu nimetlere şükrederek âhiret hayatını da kazanmış olurlar. Onun için iki dünya saâdeti mü'minler içindir: "Onlardan kimi de, ‚Rabbimiz bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver; bizi ateş azabından koru ‚ der" (el-Bakara, 2/201). Mü'min olmayanlar nimetin sahibini tanımadıkları için O'na şükretmezler; helâl-haram gözetmezler. Onların âhiretten nasipleri yoktur: "Insanlardan kimi, Rabbimiz, bize dünyada ver, der; onun âhirette bir payı yoktur" (el-Bakara, 2/200). Onlara göre: "Bu dünyaya bir defa gelinir, herkes gönlünce yaşamalıdır; yemeli, içmeli, eğlenmeli, gülüp oynamalı zevk ve sefa etmelidir. " Bunları Cenâb-ı Hak şöyle tasvir ediyor: "Inkâr edenler ise (dünya hayatından biraz) zevklenirler, hayvanların yediği gibi yerler, (sonunda) yerleri ateştir." Haram namına birşey tanımayan, dünya hayatını zevk ve eğlenceden ibaret gören bu felsefe (hedonizm, epikürcülük) mensupları herşeyin dünyada biteceğini söylerler: âhirete ve hesaba inanmazlar. Onlara göre akıllılık, hayvanî bir hayat sürmektir: "Iç bâde, güzel sev, var ise akl-ü şuûrun, Dünya var imiş ya yoğ imiş ne umurun" Islâm herşeye bir ölçü koymuş ve Allah'ın koyduğu sınırlara uymanın insanı mutlu edeceğini bildirmiştir; nefs ve şehvet yolunda gitmenin, geçici zevklere dalmanın akıbeti pişmanlıktır. "Kimi vicdâna dokundu kimi cism-ü câne, Zevk nâmına ne yaptımsa peşiman oldum . " Dünya nimetleri, bir bakıma insanı sıkıntıdan kurtarmak, eğlendirmek için yaratılmıştır. Fakat bu "eğlenme"nin sınırlarını ve ölçülerini bilmek gerekir. Insan çalışarak dünya nimetlerinden faydalanır; mal ve evlât sahibi olur; "dünya hayatının süsü" olan mal ve çocuklarıyla meşgul olarak vaktini hoşça geçirmeğe çalışır: "Mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür; bâki kalacak olan güzel işler ise Rabbinin katında sevapça da, umutça da daha hayırlıdır" (el-Kehf, 18/46). Allah (c.c), yorgunluklarını gidermesi, gönüllerini eğlendirmeleri için kullarına birçok nimetler ihsan etmiştir: "Binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkepleri (yarattı) ve daha sizin bilmedığınız nice şeyler yaratmaktadır" (en-Nahl, 16/8). Aslında vücudu dinlendiren, gönlü huzura kavuşturan ve ruhları doyuran şey, ihlâslı olarak yapılan ibadettir: "Onlar ki, inanmışlardır ve kalpleri Allah'ı anmakla huzura kavuşur; Iyi bilin ki ancak Allah'ı anmakla kalpler huzura kavuşur" (er-Râd 13/28). Hadis-i şerifte meşrû ve faydalı eğlence olarak dört husus bildirilmiştir; Atıcılık, binicilik, yüzücülük, aile ve çocuklarla eğlenme: "Allah'ın zikri olmayan herşey ya (faydasız) eğlencedir veya vakti boşa geçirmektir. Ancak şu dört şey bunlardan değildir: Insanın (atıcılık için) iki şey arasında yürümesi, atını terbiye etmesi, ehli ile oynaması ve yüzücülüğü öğrenmesi. " Hz. Ömer (r.a.), "Çocuklarınıza yüzmeyi, atıcılığı öğretiniz ve onlara sıçrayarak atlara binmeyi emrediniz" demiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 46). Eğlence iki kısma ayrılır:
"Eşyada asıl olan mübahlıktır" kuralına göre belirli sayıdaki haramların dışında kalan şeyler mübah (helâl)tır. Harama düşme tehlikesi olursa, bazı "mübah"ların terkedilmesi de tavsiye edilmiştir. Kur'ân-ı Kerim'de Allah'ın kulları için helâl kıldığı süs ve eğlencelerin haram olmadığı bildirilmiştir: "Ey Âdemoğulları, her mesci(de gidişiniz)de süs(lü güzel elbiseler)inizi (üzerinize) alın; yiyin-için, fakat israf etmeyin; Çünkü O, israf edenleri sevmez. "; "De ki: ‚Allah'ın kulları için çıkardığı süsü ve güzel rızıkları kim haram etti?' De ki: ‚O, dünya hayatında inananlarındır, kıyâmet günü de yalnız onlarındır. ‚ Işte biz bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz" (el-A'raf, 7/31-32). Meşrû Eğlenceler: Peygamberimiz (s.a.s)'in tatbikatıyla sâbit olan helâl eğlenceler şunlardır: Koşu, güreş, atıcılık, kılıç-mızrak oyunları, av.
Bu üç şart yerine getirilmezse satranç oyunu haram olur.
Gönlünce eğlendiği halde bir türlü tatmin olmayan günümüz insanı, yaratılış gayesine uygun olarak boş vakitlerini değerlendirmeli, kendisine faydalı eğlenceler bulmalıdır. İslam'ın hâkim olmadığı ortamlarda müslüman için en güzel zevkli ve meşru eğlence akîdesini öğrenmek ve kitlelere ulaştırmak için uğraşmaktır.
|