Kürtaj, ana rahmindeki "cenin"* in herhangi bir dış
etkiyle düşmesi. Bu, kasıtlı olarak ilaç kullanma vb.
ile olabileceği gibi, korku, yüksek bir yerden düşme, döğülme,
hastalık... ile de olur.
Tıpta kullanılan "kürtaj" terimi ana rahminin
içini kazıyarak oniki haftaya kadar olan gebeliklerin sona
erdirilmesi anlamına gelmektedir.
Kürtaj, istenmeyen gebeliği sona erdirmek için kullanılan
bir metoddur; İslâm dışı yaşama biçimini
benimsemiş toplumların bir ürünüdür. Onlara göre kürtajın
iki temel sebebi vardır:
1- Gayr-i meşrû gebelikler, 2- Çocuğun beslenmesi,
eğitimi gibi ebeveyni sıkıntıya düşüreceği
sanılan hususlar.
1- İslâm'ı yaşama biçimi olarak benimsemiş bir
toplumda zina ve zinaya götüren bütün ilişkiler haramdır.
Gençlerin zamanı gelince evlendirilmesi, onlara maddî imkân sağlanması
toplumun görevi olduğu için, zina ve fuhuş olmaz. Gayrîmeşru
ilişki sonucu meydana gelen gebelikte çocuğun organları
teşekkül ettikten sonra aldırılması haram olur.
Çünkü çocuk günahsızdır. İslâm'a göre bu durumda
çocuk aldırmak çözüm değildir. Çözüm, zina edenlerin
cezasını çekerek tövbe etmeleridir.
2- Geleceğe ait düşünceler, vehim ve asılsız
endişeden başka bir şey değildir. Hiç kimse
gelecekte ne olacağını bilemez. "Şu kadar
yıl sonra ülke kaynaklarının nüfusu beslemeye yetmeyeceği"
şeklindeki faraziyelerin ilmî bir değeri yoktur. Bu tarz bir
düşünüş İslâm inancına da
aykırıdır. Çünkü Allah çalışan herkesin
rızkını çalışmasına göre verir.
Kendisine inanan, tevekkül eden, müttakî kulları için de ayrıca
kolaylıklar ve geniş rızıklar ihsan eder:
"İnsana çalışmasından başka bir şey
yoktur. Ve çalışması da yakında görülecektir.
Sonra ona tastamam karşılığı verilecektir.
" (en-Necm, 53/39-41)
"Kim Allah'tan korkarsın, (Allah) ona bir çıkış
(yolu) yaratır ve onu ummadığı yerden
rızıklandırır. Kim Allah'a güvenirse O ona yeter.
Allah emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü
(bir sınır) koymuştur." (Talâk, 65/2-3)
Bir ülkenin hammadde kaynaklarının gelecekte o ülke
nüfusuna yetmeyeceği hesabı, materyalist-sömürgeci
devletlerin kendi menfaatlerine göre yaptıkları bir
hesaptır. Adil gelir dağılımının
yapıldığı, insanların emeklerinin
karşılığını aldığı ve
birbirlerini sömürmediği bir toplumda "ülke kaynaklarının
nüfusu beslemeye yetmeyeceği" endişesine yer yoktur.
"Aile plânlaması", adıyla emperyalist ülkeler
tarafından azgelişmiş ülkelere empoze ve tatbik edilen
"nüfus artışının önlenmesi" programı,
kürtaja yol açan nedenlerden biridir: Basın-yayın yoluyla
yapılan "aile plânlaması" hakkındaki telkinler
(propaganda), İslâmî şuurdan yoksun olan genç hanımlar
üzerinde etkili olabilmektedir. Bu telkinin etkisinde kalan bir kadın,
istemediği halde hamile kaldığı çocuğunu ya kürtaj
yoluyla aldırmakta veya ilaç kullanarak düşürmektedir.
Nüfus artışını önlemek için gerekli ilaç ve
malzemenin başta ABD olmak üzere hristiyan Batı ülkeleri
tarafından Türkiye'ye parasız (yardım!) olarak
verildiği, artık herkes tarafından bilinmektedir. Aile plânlaması
ile ilgili TV dizileri ve propaganda malzemesi de yabancı kaynaklar
tarafından finanse edilmektedir. Pathfinder Fund adlı
kuruluşun "Türkiye Aile Sağlığı ve Plânlama
Vakfı"na sağladığı destekle Türkiye'nin
çeşitli bölgelerine nüfus plânlaması maksadıyla
klinikler, sağlık ocakları ve sağlık evleri açtığı,
basında çıkan haberler arasındadır.
İlaç kullanarak, rahimde hilkati tamamlanmış
(yaklaşık dört aylık) bir çocuğu düşürmenin
veya kürtaj yoluyla böyle bir çocuğu aldırmanın
dinimizde hiçbir meşrû mazereti yoktur, haramdır. Bu bir
cinayet sayılır. Ananın veya süt emen diğer çocuğun
ölümüne sebep olan bir özür varsa, organları teşekkül
etmeden çocuğu aldırmak caizdir: "Emzikli bir
kadında, gebelik belirip sütü kesilir ve emen çocuğun da
hayatı tehlikeye düşer; o çocuğun da babası
olmazsa, o kadın gebelik yüzyirmi gün olmadan önce, ilaç
kullanarak karnındakini düşürebilir. Ancak dört ay
geçtikten sonra bunu yapamaz" (Fetevâ-i Hindiyye Tercümesi, XII,
126)
İslâm'da geçim korkusundan dolayı çocukların
öldürülmesi kesin olarak yasaklanmış, rızık
vermenin Allah'a ait olduğu bildirilmiştir: "Fakirlik
korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da
sizi de biz besliyoruz. Onları öldürmek büyük günahtır."
(el-İsrâ, 17/31)
"De ki: Gelin, Rabbinizin size (neleri) haram kıldığını
okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana
babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı
öldürmeyin; sizi de onları da biz besliyoruz. Kötülüklerin açığına
da kapalısına da yaklaşmayın ve haksız yere
Allah'ın yasakladığı cana kıymayın! Düşünesiniz
diye Allah size bunları tavsiye etti." (el-En'âm, 6/151).
Cahiliye döneminde Araplar kız çocuklarını
öldürüyorlardı. Kur'ân-ı Kerim buna işaret ederek, suçsuz
olarak öldürülen bu çocukların hesabının
sorulacağını bu cinayetin cezasız
kalmayacağını. bildirmiştir: "Ve sorulduğu
zaman o diri diri toprağa gömülen kıza: Hangi günahı yüzünden
öldürüldü? diye " (el-Tekvir, 81/8-9) mümtehine sûresi 12.
âyette Cenâb-ı Hak, peygamberimize: "Mü'min kadınlardan
çocuklarını öldürmemeleri hususunda... " ve âyette
geçen diğer konularda söz (biat) almasını
emretmiştir.
Doğan her çocuk rızkını da beraber
getirmektedir. Çünkü yeryüzündeki her canlının
rızkını Allah Teâlâ vermektedir: "Yeryüzünde
hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah'a ait olmasın.
(Allah) onun durduğu ve emanet bırakıldığı
yeri bilir. Bunların hepsi apaçık bir kitap (Levh-i
Mahfuz)dadır. " (Hûd, 11/6)
Abdullah b. Mes'ûd (r.a.) şöyle anlatıyor: "Allah
Rasûlü'ne sordum: Hangi günah daha büyüktür?" Şöyle
cevap verdi: "Seni yarattığı halde Allah'a denk,
ortak ve benzer koşman." Sonra hangisi? (dedim). "Seninle
beraber oturup (hazırlanan yemekleri) yer korkusuyla çocuğunu
öldürmen. " dedi. Sonra hangisi? (dedim) "Komşunun
karısıyla zina etmen" buyurdu. (Buhârî-Müslîm, Celâl
Yıldırım, Kaynaklarıyla İslâm Fıkhı,
IV/83)
Dînimiz insana değer verdiği için ana rahmindeki cenine
ait hükümler koymuştur. Onun özürsüz olarak, can verildikten
sonra düşürülmesini cinayet saymıştır. Bunun için
bir kadının çocuğunu düşürmesine sebep olan kimse
diyetle cezalandırılmıştır. Hz. Ömer (r.a.)
zamanında, bir kadın ifadesi alınmak üzere hilâfet
makamına çağrılıyor. Hamile olan kadın,
korkusundan yolda çocuğunu düşürüyor. Hz. Ömer buna çok
üzülüyor ve ne yapılması gerektiğini Şûra
üyelerine soruyor. Çoğunluk, bunda bir kasıt
olmadığını ve bir şey gerekmeyeceğini söylüyor.
Hz. Ömer, Hz. Ali (r.a.) ye: "Sizin görüşünüz
nedir?" diye soruyor. O da: "Bu arkadaşlarımız
kendi görüşlerini söyledilerse herhalde görüşlerinde hata
ettiler. Yok seni korumak için böyle söyledilerse, iyi nasihatçi
olmamış sayılırlar. Ana rahminden kopup düşen
ve ölen çocuğun diyeti gerekir. Çünkü onun ölümüne sen
sebep oldun." Hz. Ömer bu içtihadı tasvip ederek gereken
diyeti ödemiştir.
"Düşük cenin, ister annesi öldükten sonra düşsün;
ister o hayatta iken düşsün, ister diri düşsün, ister
ölü düşsün, uzman hekimler onun işlenen fiil sebebiyle düştüğünü
tespit ederlerse, o takdirde cinayet sayılır ve ceza
uygulanır."
Cenînin ana rahminden ölü olarak düşmesine sebep olan
kimseye beş deve veya bu kıymette para diyet olarak
ödettirilir. Alınan diyet cenînin vârislerine -miras hukukuna
göre- taksim edilir. Ceninin düşmesine sebep olan kimse -isterse
anası olsun- diyete vâris olamaz.
Kadın, çocuğunu düşürdükten sonra ölürse, çocuk
için ayrı bir diyet, kadın için hata ile öldürülmüşse
ayrı bir diyet gerekir. Kasden öldürülmüş ise kısas
gerekir.
Cenin diri olarak düşer ve yaşarsa caniye tazir
cezası gerekir.
Müslümanların temelde kürtaj gibi bir problemi yoktur: Onlar
"çocuklarını geçindirememek" endişesi
taşımazlar. Çünkü rızkı veren Allah'tır.
Çocuğun eğitimine gelince: Müslümanlar bu konuda bütün
güçlerini harcar, imkânlarını kullanırsa gerekli
İslâmî eğitim müesseselerini kurabilirler; hem sayı
hem kalite yönünden kuvvetlenerek Hak-bâtıl mücadelesinde
müslümanların zaferini sağlayabilirler. Böylece
müslümanların güçlenmesini istemedikleri için "aile
plânlaması yardımı (!)"nda bulunan hristiyan âlemi
de emellerine ulaşamamış olur. (Ayr. bk. Doğum
Kontrolü)