Cömert; Eli açık, ikramcı, kerem sahibi. Cömertlik;
Sehâvet, İkram, ihsan ve yardım
alışkanlığı.
Cömertlik; insanın, sahip olduğu imkânlardan, muhtaçlara
meşrû ölçüler dahilinde, ve Allah rızasından
başka hiç bir gaye gütmeden, ihsan ve yardımda
bulunmasını sağlayan üstün bir ahlâk kuralıdır.
Cömertlik, ruhun bir melekesidir. İnsanları, muhtaç
olanlara vermeye, ihsanda bulunmaya sevkeder. Bu melekeye sahip olan kişi,
ferdî ve ictimaî alanda lüzumlu olan her şeye yardım eder.
Hiç bir kimsenin zorlaması olmadan ihsanda bulunmayı can ve gönülden
ister. "Rızkı veren Allah'tır." (Neml, 27/64; Zâriyât,
51/58) düşüncesi ile hareket ettiklerinden kalpleri de temiz ve
zengindir. (Leyl, 92/17-20). Kendi varlıklarıyla, her ne
suretle olursa olsun başkalarına faydalı olmağa çalışırlar.
Allah Teâlâ'nın kendilerine fazl ve kereminden verdiğine ve
bunlarda da muhtacların hakkı olduğuna (Hüd, 11/6) inanırlar.
Cömertliği kul hakkının temeli sayarlar. Kendi
haklarını affederler. Kendi ihtiyaçlarını düşünmeden
başkasının ihtiyaçlarını gidermeye çalışırlar.
Hatta zarurî ihtiyacı olan bir şeyi, başka birine
vermeyi tercih ederler.
Cömertlik vasf'ının elde edilebilmesi için; yardımın
gönüllü olarak yapılması (Haşr, 59/5; Hadid, 57/11-18;
Maide, 5/13); karşılığında hizmet, övgü,
mükâfaat beklenilmemesi (İnsan, 76/8-l0); yardım edileni
rencide edebilecek davranışlardan kaçınılması
(Bakara, 2/263-264); yapılan yardımın sahibi katında
üstün bir değeri olması (Âli İmrân, 3/92)
şarttır.
Sıralanan şartlar altında, İslam âlimleri
cömertliği şöyle derecelendirirler:
Sehâvet: Malının bir kısmını
dağıtarak yapılan cömertlik. Bu, cömertliğin asgarî
derecesi olarak kabul edilir. Zekât vermek gibi.
Cûd: Malının çoğunu dağıtıp, geriye
azını bırakarak yapılan cömertlik. Hz. Ebû
Bekir'in çoğu zaman cihat için yaptığı yardım
gibi.
Îsâr: Kendi için gerekli olan bir şeyi, zarar ve
sıkıntılara katlanarak kendisi kullanma yerine,
başkalarının istifadesine sunmak sureti ile yapılan
cömertlik. Bunun Asr-ı Saadet'teki misâli; Medineli müslümanların
(Ensar), Mekkeli Muhacirleri şehirlerine davet edip onları her
şeylerine ortak ederek Allah Teâlâ'nın takdirini
kazanmalarıdır. (bk. Haşr, 59/5) Bir başka örnek de
Hz. Ebû Bekir'in Hicret esnasında mağarada hayatını
tehlikeye atarak canını, sevdiği Hz. Peygamber için feda
etmesidir. (Tevbe, 9/40)
Kur'an-ı Kerîm'de cömertlik, cihat ile aynı seviyede
tutulmakta; Allah'ın insanlara verdiği rızıktan
diğer kulların da yararlandırılması
istenmektedir. (Bakara, 2/254). Cömertliğin, kıyamet gününde
insanı her türlü sıkıntı, elem ve kederden
kurtarmaya vesile olacağı bildirilmektedir. (Bakara, 2/222).
Bazı ayetlerde cömertlik alışverişe benzetilmekte;
Allah Teâlâ'ya verilen bir borç olarak temsil edilmektedir. (Bakara,
2/244; Maide, 5/13; Hadid, 57/11).
Kalpler cömertlik sayesinde temizlenir. (Leyl, 92/17-20). Çünkü,
küfür ve nifaktan sonra kalbi karartan âmillerden biri de, aşırı
mal sevgisi ve servete bağlılık arzusudur. Nitekim
Kur'an-ı Kerîm'de; "Serveti de düşkünce seviyorsunuz.
" (Fecr, 89/20) buyurulur. İşte bu sevgi ile insan,
"Ben bu malı sarfedersem bana bir şey kalmaz"
korkusuna düşer ve hemen şeytan harekete geçer: "Şeytan
sizi fakirlikle korkutur, size cimriliği emreder. " (Bakara,
2/268) Oysa ki Allah Teâlâ'nın bildirdiğine göre:
"Mal ve servet insan için bir imtihandır." (Zümer,
39/49-52) Bu imtihandan başarılı çıkmanın yolu
da cömertliktir. (Tegabün, 64/15-17).
İnsanların cömertlikten kaçmasının sebepleri
başında: "Benim olan varlığı
başkalarına niçin vereyim?" duygusu ile, "Başkalarına
verirsem,benim varlığım azalır ve zaruret
zamanında zahmete düşerim" düşüncesi gelir.
İslam dini ise bu duygu ve düşünceyi kökünden kaldırmıştır.
İslâm'a göre mal ve servet herhangi bir şahsın
inhisarı altında değildir. Mal ve servet yalnız
Allah Teâlâ'nındır. Her şeyin gerçek Mâlik'i O'dur.
(Âli İmrân, 3/179; Hadîd, 57/10) Kur'an-ı Kerîm'de bu
durum yirmiyi aşkın ayette vurgulanmaktadır. Mülk Allah
Teâlâ'nın olduğuna göre, tabiî olarak sahibinin yolunda
sarfedilmesi, inanan için en makûl bir hadise olarak değerlendirilir.
Mümindeki cömertlik duygusu da bu düşünceden kaynaklanır.
Hz. Peygamber, şöyle buyurur:
"Cömert kişi, Allah'a yakın, Cennet'e yakın,
insanlara yakın ve Cehennem ateşinden uzaktır. Hasis
insan, Allah'tan uzak, Cennet'ten uzak ve Cehennem ateşine
yakındır. Cömert cahil, ibadet eden cimriden Allah'a daha
sevimlidir" (Tirmizî, Birr, 40) "Gıbta edilecek
kişilerden biri de cömertlerdir" (Buhârî, Temennâ, 5;
Tevhid, 45). Peygamberimiz, insanlara dünyada yaşadıkları
sürece cömert olmalarını, işi öldükten sonraya bırakmamalarını
tavsiye eder: "Sadakanın en iyisi bizzat kendisinin
vereceği sadaKadir. Sadaka sağ iken, malınız
elinizde iken, istediğiniz kimseye istediğiniz kadar
verdiğinizdir. Yoksa can boğaza geldikten sonra geç kalmış
olursunuz. Sizden sonrakiler istediklerini yapar. " (Buhârî,
Vesâya, 14).
Abdullah b. Abbâs, Hz. Peygamber'in cömertliğini şöyle
anlatır: "Allah'ın Rasûlü, insanların en cömerdi
ve en iyilik severi idi. Ramazan'da Cebrâil ile beraber bulunduğu
zamanlarda her şeyini verirdi." Cebrâil, her Ramazan gecesi
Rasûlullah'ın yanına gelir, ona Kur'an öğretirdi. Cebrâil
şöyle derdi: "Allah'ın Râsulü bereket getiren
rüzgârlardan daha cömerttir" (Müslim, Fezâil, 12, 2308).
Câbir b. Abdullah şöyle derdi:
"Rasûlullah (s.a.s.) kendisinden herhangi bir şey
istendiğinde, asla, "hayır" dememiştir."
(Y. Kandehlevî, Hayâtü's-Sahâbe, III, 1181).
Hz. Ali'den şöyle rivayet edilmiştir: "Rasûlullah'dan
bir şey istendiği zaman, eğer bu isteği yerine
getirmek isterse, "peki" derdi. Yapmak istemediği zaman
da susardı. Hiç bir şey için "hayır"
dememiştir" (Y. Kandehlevî, aynı yer).
"Öyle zamanlar yaşadık ki, aramızdan hiç biri,
müslüman kardeşinden daha çok altın ve gümüşe sahip
olmayı düşünmedi..." diyen Abdullah b. Ömer (r.a.)'ın
sözü, bize, ashabın cömertlik ve isâr konusunda nasıl
davrandığını göstermektedir. Şu halde,
sonradan pişmanlık duymamak için, müslümanın cömert
davranarak Allah Teâlâ'nın kendisine ihsan ettiği
malını sağlığında Allah yolunda ve O'nun
rızasına uygun bir biçimde harcaması gerekir. Cenâb-ı
Hak şöyle buyuruyor: "Sizden birinize ölüm (alâmetleri)
gelip de: "-Ey Rabbim, beni yakın bir zamana kadar geciktirsen
de, sadaka versem ve salihlerden olsam" demeden önce size, rızık
olarak verdiğimiz şeylerden (Allah yolunda)
harcayın." (Münâfikûn, 63/10).
Gazzali der ki: "Malı olmayan kişide hırs
değil kanaat olmalıdır. Malı olan kişide ise
cimrilik değil cömertlik olmalıdır."