Islâm'da boşama hakkının erkeğin elinde
olması, erkeğin, kadın istediği anda
boşayabilmesi demek olacağı, bu yüzden boşanma
olaylarının çoğalmasıyla kadınların gadre
ugrayacağı iddia edilerek, IsIâm'daki "talak=boşama"
müessesesi tenkit edilir.
Konunun Islâmî yönüne değinmeden, diyalektik açıklamasını
vermeye çalışalım:
Önemli olan boşama yetkisini kadına ya da erkeğe vermek
mi, yoksa boşanma olaylarını olabildiğince azaltarak,
bundan doğacak maddî ve manevî zararların maksimum düzeyde
önüne geçmek mi? Elbette ikincisi denilecektir. Öyleyse Islâmî olan
ve olmayan toplumlar arasında, boşanma olayları konusunda
karşılaştırnmalı bir istatistik yapıp, bunun
hangisinde daha zararlı boyutlara vardığına bakmak,
daha gerçekçi bir yol olmaz mi? Biz hemen şuracıkta,
İslam'ın bu öğretisini haksızlık gören batı
ülkelerinin en gelişmişi olan Amerika'da, seksenli
yıllardaki boşanma oranını söyleyiverelim, yüzde kırk
sekiz. Ve hemen ekleyiverelim: Günümüzde olduğu gibi, tarih
boyunca İslam'ın hayattan olabildiğince
uzaklaştırıldığı dönemlerde bile, Islâm
toplumlannda bu oran, bunun yarısına dahi çıkmamıştır.
Öyleyse niçin sistemlerin sonuçlarına değil de, prensiplerine
bakılıyor?,
Şimdi islâm'a dönelim: Erkeğin daha önce sözünü ettiğimiz
konumundan ve tüm malî sorumlulukların onun omuzlarında
olduğundan ötürü Islâm'da boşama yetkisi ona
verilmiştir. Erkek yerine kadına verilmesi gerektiğini söyleyen
zaten olmadığına göre, tek ihtimal, bu hakkı ikisinin
beraberce kullanmaları ihtimalı kalıyor. O takdirde:
1- Kadın güçlü olan duygusal davranışların
etkisiyle boşanma olayını daha çok gündeme getirecek ve
ailenin huzurunu bozacaktır.
2- Iki taraftan da gelebileceği için boşanma isteği
en az (çünkü kadın daha duygusaldır) iki katına çıkacak
veya karşı tarafın da bunu kabul etmesiyle boşanma
olayları da yine en az iki kat daha artacak, (Nitekim Amerika'daki
istatistikler bunu gösteriyor) ya da kabul etmemesiyle düşmanlık,
sürtüşme ve geçimsizlik daha da çoğalacaktır.
3- Böyleec ya, evleri kendilerine zindan haline getirilen eşler
başka ilişkilerle hayat sürdürmeye devam edecekler ve artık
birbirlerinin, sevecekleri eşle huzur dolu bir yuva
kurmalarına engel olacaklar, ya da bir taraf boşanmada
aşırı istekli olan diğer tarafın bu arzusunu
istismar edip, ondan ancak çok büyük meblâglar alarak boşanmayı
kabul edecek ve diğerini zarara sokacaktır.
4- Bu arada boşanmak isteyen eşlerin ömürleri mahkeme kapılarında
geçecek ve herkesin huzurunda birbirinin kirli çamaşırlarını
ortaya dökerek, ondan sonraki hayatlarını da lekeleyecek ve
karartacaklardır.
Halbuki Islâmî boşama tarzı, özellikle aile hayatının
da Islâmî olduğu bir toplumda, hem işleyişi, hem de sonuçları
açısından son derece fitrî ve makul görünmektedir:
(1) Bir defa boşama, helâl olmakla beraber, "Allah katında
helâlların en çirkinidir" (Ebû Dâvûd, talak 3; ibn Mâce,
talak 1 .) ve en son başvurulacak bir çâredir. "Allah sık
sık eş değiştiren çeşnici erkeklere ve çeşnici
kadınlara lânet eder." (el-Hindî, Kenzu'l-Ummâl IX/661;
Suyûtî, e!-Câmi'us-sağîr H. No. 3288 (Taberânî'den)) Yani boşama,
büyük ölçüde dinî engelle karşı
karşıyadır.
(2) Sünnetin öğrettiği boşama biçimi hiçbir
sistemde bulunmayan birleştirici ve yapıcı özellikler taşır:
a) Kadın erkeği âdetli halinde boşayamayacak,
âdeti bittikten sonra hiç cinsel ilişkide
bulunmadığı temizlik süresinde boşayacaktır.
Böylece cinsel ilişkiye acıktığı bir anda
onu gözden çıkaramayacak ve boşaması
zorlaşacaktır.
b) Islâm'da kadınla erkek birbirine üç bağla
bağlı bulunduklarından, birinci boşamada
kadının erkekle bütün ilişkileri kesilmeyecek,
kadın "iddet" dönemine girecektir. Böylece erkek yalnızlığın
tadını birazcık tadacak, karısını
arzulayacak ve boşadığı andaki duygularından
sıyrılmış olarak düşünme imkânı
bulacak ve köklü bir sebep yoksa, yeni bir nikâha bile gerek
kalmadan karısına dönecektir. Aynı imkân ikinci boşamasında
da tanınacak, üçüncü defa boşaması ise böyle
önemli bir kurumu hafife alma anlamı
taşıyacağından, artık o kadına dönmesine
izin verilmeyecek ve erkek bir bakıma
cezalandırılmış olacaktır.
(3) Boşamada sünnete uymaz ve yasaklanan bid'at türü bir boşama
ile karısıyla kendi arasındaki bütün bağları
bir anda koparırsa, bu boşama da geçerlidir. Ancak erkek bir
suç işlemiştir ve cezasını görmelidir. Bir defa
yaptığı iş bir günahtır ve manevî sorumluluğu
vardır. Karısına artık istese de dönemeyecektir.
Onun "iddeti" süresince her türlü nafakasını
sağlayacak ve malî bir cezaya çarptırılacaktır. Ve
görüldüğü gibi, bu sistemde gadre ugrayan kadın
değil, aslında erkektir. Bu yüzden, işin manevî
sorumluluğu bir tarafa, bu riskleri göze alamayınca erkek
kolay kolay boşama yoluna gidemeyecektir. Bu, işin
işleyiş biçimine değil, sonucuna bakmakla kolayca
anlaşılabilir.
Diğer yönden boşanmak için ciddi sebepler varsa, kadın-erkek
bir sürü engelle karşılaşmadan, mahkemelere düşüp,
milletin huzurunda birbirlerini rezil etmeden kolayca ayrılabilecekler
ve özledikleri yuvayı kurmak için şanslarını yeniden
deneyebileceklerdir.
Boşama uygulaması bu söylediğimiz biçimde olmaz ve kadının
hakları çiğnenirse, mahkemeleri yanında bulacak ve
"haklı, hakkını alıncaya kadar güçlü"
olacaktır.