Kendisine hac farz olmuş ancak edâ etmesine vücut sağlığı
elverişli olmayan bir kimsenin, yerine başkasını göndermekle
edâ edilen hac. Nafile hac için hiç bir şarta bağlı
olmaksızın; farz olan hac için ise, sağlığının
elverişli olmaması şartıyla, bir kimse kendi yerine
bir başkasını gönderir ve haccın sevabını
alır. Çünkü böyle bir durumda insan malını Allah
yolunda hac için harcamış demektir. Böyle bir harcamayı
kendisi yapabileceği gibi, başkasına da kendi adına
yaptırabilir.
İslâmî kaynaklarda hac için bedel (nâib) tutmaya
"ihcac", bedel tutan kimseye "âmir", menûb veya
"mahcûcun anh" denir: Ayrıca bedel gönderilen kimseye
"me'mûr", yol masrafı olarak verilen mal veya paraya
"nafaka" ve haccı ifsad etmesi halinde nafakayı geri
ödemesine "tazmin" adı verilmektedir.
İslâm'da ibadet; mal, beden ve hem beden hem de malın
birleştirilmesiyle yapılan ibadet olmak üzere üçe ayrılır.
Bunlardan mal ile yapılan zekât, kurban, sadaka, keffaret vb.
ibadetlerde vekâlet kayıtsız şartsız caizdir.
Abdest, namaz, oruç gibi beden ile yapılan ibadetlerde ise hiç
bir halde mümkün değildir. Hem beden hem de mal ile yapılan
hac veya umre gibi ibadetlerde ise acizlik (sağlığın
yeterli olmaması) halinde caiz, yapmaya Kadir olması halinde
ise farz olan hac için caiz değil, nafile hac için caizdir.
Burada söz konusu edilen acizlik, ölüm veya ölüme kadar süren
daimî bir acizliktir.
Aslında bir kimse bütün ibadetlerinde, işlediği
amelin sevabını başkasına
bağışlayabilir. İbadeti yaparken, görünüşte
kendisi için niyet etmiş olsa bile sevabını
başkasına hibe edebilir. Allah'u Teâlâ'nın
"İnsan için ancak kendi emeğiyle
kazandığı vardır." (en-Necm, 53/39)
buyurduğu ayet, "ancak sevabını kendine
bağışladığı ameli vardır." diye
tefsir edilmektedir. (İbn Âbidîn, Haşiyetü Reddi'l-Muhtar,
Mısır 1966, II, 596, 597).
Dolayısıyla müslümanların birbirlerinin yerine
sadaka vermeleri Allah için kurban kesmeleri hacca gitmeleri veya bedel
göndermeleri ve sevabını bağışlamaları
caizdir. Mükâfatı görülür ve onların hayırla
anılmalarına vesîle olur.
Bedel haccın sahîh olması bazı şartlara
bağlıdır. Bu şartlar şöyle sıralanabilir:
1- Hac, âmir üzerine farz olmuş bulunmalıdır. Farz
olmadan haccettirecek olursa nafile olarak kabul olur. Daha sonra farz
olursa tekrar edâ etmesi gerekir.
2- Âmir, haccını edâdan önce sağlık açısından
aciz olmalıdır. Sağlam bir kimse, önce hacca bedel
gönderip sonradan âciz duruma düşse haccı makbul
sayılmaz.
3- Âmir, bedel gönderdiği adamı, isteyerek ve bunu ona
bildirerek göndermelidir. İzinsiz ve gıyabıda
yapılan bedel hac caiz olmaz.
4- Bedel giden me'mûr müslüman, akıllı ve hac menasikini
gereğince yapabilecek temyiz kudretine sahip olmalıdır.
Daha önce hacca gitmemiş kişiyi veya kadını hac için
bedel göndermek caiz ise de, daha önce haccetmiş hür bir erkeği
göndermek daha iyidir.
5- Âmir normal olarak yol masrafını (nafaka) vermelidir.
Yetmemesi halinde, bedel kendi parasından harcar ve dönüşünde
âmirden isteyebilir, artmışsa iade eder.
6- Âmir ile me'mûr arasında nafakadan başka bir ücret
belirlenemez. Çünkü ibadete -bedel olarak da olsa sadece ibadet
maksadıyla gidilecektir.
7- Âmir, hac türlerinden (ifrad,* temettu'* ve kıran*)
hangisini emrederse, me'mûr onu edâ eder. Âmirin emrettiği hac
veya umreyi edâ ettikten sonra, kendi namına da hac veya umreden
birini yapsa caiz olur.
8- Âmirin verdiği nafaka hangi bineğe (vasıtaya)
uygunsa me'mûr onunla gider. Binek için nafaka alır da, ucuz olur
diye yaya veya daha ucuz vasıta ile giderse caiz olmaz.
9- Âmirin verdiği nafaka yeterli ise kendi ikamet ettiği
yerden; değilse yeterli görülen bir yerden yola çıkılır.
10- Bedel hac için niyet edilirken,
"vekâleten haccedileceğine" niyet edilmesi
şarttır. Âmirin adını unutursa, kalbî niyet
yeterli olur. Fakat kendi adına da veya iki kişinin birden
bedel haccına niyet ederse hiçbiri kabul edilmez.
11- Âmir "Benim yerime filân kimse haccetsin, başkası
değil." derse belirttiği kimseden başkası bedel
gidemez; "...başkası değil" kaydını
koymazsa üçüncü bir kimsenin bedel gitmesi caiz olur.
12- Temettu ve kıran hac türlerinden gereken kurban, vekile
vacip olur. Cinayet kurbanı da vekîle vacip olur. Hac veya umre
erkânından, bir hatasından dolayı vekil "muhsar:
manen engellenmiş" olursa ve âmir sağ ise kurban âmire
aittir. İmam Ebû Yusuf'a göre bunu da vekil üstlenir.
13- Müteveffa bir âmirin vasiyyeti üzere gönderilen bedel yolda
ölürse, ikinci bir vekîl tayin edildiğinde, İmam-ı
Âzam'a göre, ölü olan âmirin malının üçte birinden geri
kalan ile ve âmirin ikamet ettiği yerden başlayarak hacceder.
İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre ise önceki vekilin
öldüğü yerden haccı tamamlar.
14- Me'mur eğer, Arafat'ta vakfeden önce cinsî yakınlıkta
bulunursa haccı fâsit olur, üzerine kurban gerekir ve nafakayı
âmire veya mirasçılarına geri öder.
I5- Bedel hac, âmirin belirlediği senede
yapılmalıdır. Hastalık vb. elde olmayan bir sebeple
vekil tarafından tehir edilirse nafakayı iade etmez, imkân
bulduğu bir senede edâ edebilir.