Ticarette mübadele edilen malın kıymetli olması:
Ticareti yapılan mal, kullanılması dînen caiz olan maldır;
helâl olan yiyecekler, giyecekler, çeşitli eşyalar gibi.
Kullanılması haram olan eşyanın ticareti de
haramdır. Peygamberimiz Mekke fethinde insanlara şöyle demiştir:
"Allah ve Resulü şarap (bütün alkollü içkiler), ölü
hayvan, domuz ve putların satışını
yasakladı." (Müslim, Müsakat, 13).
Insanlara haram kılınan şeyler, gerçekten onlara
zararlı olan şeylerdir. Haram olan malları satanlar
insanlara kötülük yapmış olurlar. Dînimiz böyle malların
ticaretini yasaklayarak insanların birbirine kötülük yapmalarını
önlemiştir.
Malın özelliklerinin belirli olması, gizli bir kusuru
bulunmaması: Peygamberimiz şöyle buyurur: "Birbirinden
ayrılmadıkça alan ve satan pazarlığı bozmakta
muhayyerdir. Alan satan doğru söyler, malın özelliklerini
açıklarlarsa alış-verişleri bereketlenir; yalan söyler
ve malın ayıplarını gizlerlerse ticaretlerinin
bereketi yok olur. " (Müslim, Büyû, 11). Çünkü böyle bir alış-veriş,
taraflardan birinin aldanması, zarara uğraması demektir.
Bu ise dinde asla hoş görülmez. Satılan malda herhangi bir
kusur varsa bu gizlenmemeli; açıkça belirtilmelidir. Ancak böyle
satılırsa ticaret helâl ve bereketli olur.
Satılan malın mevcut olması: Mevcut olmayan bir
malın satışı caiz değildir. Mevcut olmayan
malın alıcıya teslimi mümkün olmayabilir. Bu takdirde
alıcı mağdur olacaktır. Böyle bir mağduriyeti
önlemek için Islâm hukuku, hemen teslim edilecek veya teslim
edilebilmesi mümkün olan malların satışını
uygun görmüştür. Peygamberimiz (s.a.s.) meyveler meydana
gelmeden, tomurcuk veya çağla halinde iken
satışını yasaklamış, ancak dönmeye başladığı
bir zamanda satışına izin vermiştir. (Müslim,
Büyû, 13). Çünkü, olgunlaşmasına kadar meyvelerde pek
çok haşar ve hastalık meydana gelebilir. Bundan da
alıcı büyük zarar görür. Diğer taraftan bu safhada
meyvelerin miktarlarını tahmin de güçtür. Bütün bu sakıncalarından
dolayı mevcut olmayan malın satışına izin
verilmemiştir.
Mal ve bedelin belirli olması: Alışveriş belirli
bir malın belirli bir bedelle değiştirilmesidir. Mal veya
bedelden biri belli olmazsa bu ticaret meşrû değildir. Müşteri
satılan malı görmeli, kontrol etmeli gerekli incelemeleri
yapabilmelidir. Satıcının da malı
karşılığında alacağı şeyi; para
ise miktarını başka bir mal ise, bunun ne olduğunu
bilmesi lâzımdır. Meselâ: müşteri, cüzdanımdaki
paraya bu malı bana sat dese, satıcı da kabul etse böyle
bir alış-veriş caiz değildir. Bu tür alışverişlerde
taraflardan biri için, mutlaka tehlike ve aldanma vardır. Islâm'dan
önce geçerli olan bu tür alışverişleri Peygamberimiz
(s.a.s.) yasaklamıştır. Akit unsurlarından birinin
meçhul olduğu bu tür alış-verişlerin hepsine
"garar" denir.
Malın teslim alınması, (Kabz): Satım akdinde,
alıcının herhangi bir engelle
karşılaşmaksızın, satın
aldığı mal üzerinde tasarruf yetkisine sahip olması
demektir. Bu işlem, satılan malın teslim
alınması ile gerçekleşir. Kabz sayılan
işlemler, satılanın durumuna göre değişir.
Meselâ ev veya arsanın teslimi; alıcının içine
girmesi veya arsayı görecek şekilde yakınında
durması yahut da evin kapı anahtarlarına sahip
olması ile tamam olur. Menkul mallarda ise, satılanın
fiilen teslim alınması veya alıcının tasarruf
alanına sokulması ile meydana gelir. Ancak ölçü, tartı
veya sayı ile satılan şeylerin kabzı; ölçerek,
tartarak veya saymak suretiyle tamamının teslimi ile gerçekleşir
(el-Kâsânî, Bedâyiu'sSanâyî, V, 244).
Menkûl malların kabzdan önce satışının
caiz olmadığı konusunda görüş birliği
vardır. Delîl Hz. Peygamber'in şu hadîsidir: "Bir gıda
maddesini satın alan kimse, onu kabzetmedikçe (teslim almadıkça)
satmasın " (Buhârî, Büyû, 54, 55, Müslim, Büyû, 29-34,
34-36, 39, 41), Hadîste zikredilen gıda maddesi örnek kâbilinden
olup, diğer menkûl mallar da hadîs kapsamına girer. Islâm
hukukçularının çoğunluğu bu görüştedir.
(el-Kâsânî Bedâyîu's-Sanâyi, V, 234). Buradaki endişe; menkûl
mallarda çokça karşılaşılan haşar veya bir
ayıbın sirâyeti ve bu yüzden sonraki müşterinin
aldanma tehlikesidir. Diğer bir tehlike de ilk müşterinin
malı kabzedememesi ve kendi müşterisine teslim edememesidir.
Kabzdan önce satışın yüzyılımız
ekonomisinde görülen zararlarından birisi de sun'î fiyat artışlarına
neden olmasıdır. Şöyle ki:
Günümüzde, arz ve talep dengesi yüzünden, özellikle kontrollü
arz sonucu üretici ile tüketici arasına, henüz mal piyasaya
sürülmeden aylar önce, pekçok şahıs veya şirket
girmektedir. Meselâ, ana toptancı, üretici firmanın belki
beş-altı ayda üretebileceği tüm malınıdaha
üretilmeden kapatmakta; fakat henüz mal eline geçmeden, başka
toptancılara, onlar da tüketiciye kâr paylarını
ekleyerek satmaktadır. Mal son alıcıya, sanki bir kaç
elden geçtikten sonra ulaşmaktadır. Fakat gerçekte, ilk
toplama ile son muşteri arasında yer alan kişiler, kendi
aralarındaki işleri hep evrak üzerinde yürütmekte ve satış
bedeline her biri ayrı ayrı kâr eklemektedir. Mal, üretildiğinde
son müşteriye doğrudan intikal etmektedir .
Piyasada akıcılık gibi görünen bu işler, gerçekte
fiyatların sun'î olarak artışına, mal
arzının kontrol altında tutulmasına, piyasaya
kontrollü mal sürülmesine sebep olmaktadır. Kabzdan önce satış
yasağı uygulanınca; ticaret muâmeleleri biraz ağırlık
kazanacak, bunun yanında birtakım aracılar ortadan çıkmak
zorunda kalacaktır. Çünkü naklıye, depo kirası,
personel istihdamı vb. harcamalar, aracıları ve
parazıt şirketleri aradan çekilmeye zorlayacaktır. Böylece,
piyasada rayıç fiyatın tabii olarak oluşması imkân
dahiline girecektir.
Sonuç olarak, satın alınan bir malın kabz ve teslim
alınmadan önce satış yolu açık
bırakılırsa; bir ambarda depo edilmiş malın
fiyatı, o mal daha yerinden oynamadan elden ele, dilden dile
dolaşa dolaşa sebepsiz yere yükseltilmiş olur. (Tecrîd-i
Sarîh Terc. VI, 447, 450-451)
Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf'a göre kabzdan önce satış
yasağı, arsa ve arazı satışlarını
kapsamına almaz. Çünkü menkûl malların tesliminde ortaya
çıkabilecek güçlük ve riskler (garar) gayr-i menkûllerde söz
konusu değildir. Onun telef olma ihtimâli azdır. (Alî
Haydar, Mecelle Şerhi, I, 407, mad. 253).
Ticarette kâr sınırı: Ticarette maksat; insanlara
hizmetle beraber, o işten bir kâr sağlamaktır.
Yalnız bu kârın aşırı (ğabn-i fâhiş*)
olmaması gerekir. Genel olarak Islâm, ticarette belirli bir kâr
haddi koymamıştır. Kâr oranı satılan
malların cinsine, özelliklerine göre değişir; Bazı
mallarda düşük bir kâr haddi yeterlidir. Toptan satışlarda
ve değeri yüksek olan mallarda olduğu gibi. Bazı
mallarda ise bu oran normal tutulur. Bozulma ihtimâli olmayan mallar,
perakende satışlar vs. gibi. Bazı mallarda da kâr oranı
yüksek olur. Bozulma oranı fazla çeşitli riskleri mevcut
olan mallar gibi.