BÖLÜM -1-BEBEKLERDE GÖRÜLEN PSİKİYATRİK DURUMLAR
BÖLÜM -2- ANNE - BABA ile BEBEK ARASINDAKİ KARŞILIKLI İLİŞKİNİN DEĞERLENDİRİLME VE DERECELENDİRİLMESİ
1-BEBEKLİKTE TRAVMA SONRASI STRES
BOZUKLUĞU
2-BEBEKLİKTE UYUM GÜÇLÜĞÜ
3-BEBEKLİKTE OTİSTİK BOZUKLUK
4-BEBEKLİKTE PSİKOSOSYAL STRES
FAKTÖRLERİ
1-TRAVMA SONRASI OLABİLECEK DURUMLAR
Genelde bebeklik yıllarında insanın travma ve önemli zararlı olaylara karşı bedensel savunma mekanizmaları işlemez . Bebek travmanın bütün etkisini ve şiddetini yaşar. Toplum olarak bebeklerin anneleri ve babaları ile güven ve sevgi ortamında büyümeleri sağlanmaya çalışılır. ama bazen anne babaların elinde olmadan minik bedenler bazı travmalara maruz kalabilir. bu travmalar onların o andaki ve sonraki dönemde hatta bütün hayatları boyunca etkilerini devam ettirebilmekte ve bir çok psikolojik sorunun doğmasına zemin hazırlamaktadır. genelde bebeklerin birşey hissetmediği ve olayların farkında olmadığı gibi yanlış bir kanaat vardır ama bu son derece yanlış bir anlayıştır. Daha anne karnında iken çocuğun dış dünya ile psikolojik etkileşimi başlar . Bu nedenlerden dolayı çocuğun anne karnından itibaren travmatik olaylardan uzak kalması ve bu türlü olayları hiç yaşamaması çok önemlidir.
Bu zaman olarak hayatın kısa ama çok önemli evresinde yani bebeklik döneminde insanın karşılaştığı olaylara tepkisi de elbette ki erişkinlerden farklı olmaktadır. Travma olarak bazen anne babaların haricinde gelişen olaylar yaşanmak ile birlikte , bazı durumlarda ise bizzat o minik canlının dünyaya gelmesine vesile olan ve seçme şansı olmadığı anne babası tarafından çocuğa yapılan yanlış veya kasıtlı davranışlar onlarda travmatik yaşantıların oluşmasına ve psikolojik durumların bozulmasına neden olur.
Travmatik yaşantı bizzat çocuğa yönelik olabileceği gibi çocuğun şahit olduğu bir olay ile de olabilir. Genelde bu travmatik yaşantı sıradışı , şiddetli , tehdit edici , kişiyi çaresiz bırakan ve o kişi için çok sıkıntı vericidir. Ve bu olay ile birlikte bebekte bazı belirtiler ortaya çıkar . Bu belirtileri şu şekilde sıralayabiliriz ; genelde yaşanan olaydan sonra o olayı tekrar tekrar yaşama durumu olur bu yaşama durumu, oyunlarda , rüyalarda , göz önüne gelen görüntülerde olabilir. Bebek normal gelişim dönemi ve mevcut kişilik yapısından beklenmeyecek derecede hissizleşme belirtileri (içe çekilme , duygusal kısıtlılık , kazanılmış becerilerde geçici kayıp , oyun oynamada ve hoşça geçirilen vakitlerde azalma ) olabilir. Daha önce olmayan bazı belirtilerin ( sevdiklerinden ayrılmak istememe , yalnız başına kalmak istememe , kızgın ve öfke dolu davranışlar , daha önce olmayan korkular ) ortaya çıkması. Bebeğin aşırı tedirgin ve tetikte olması ( uykuda bozukluklar ,yeme bozuklukları, dikkat toplamakta zorluklar , çabuk irkilme ) gibi.
Yukarıda saydığımız belirtiler genelde travmadan hemen sonra yavaş yavaş belirgin hale gelmeye başlayabilir. Travmadan aylar sonra bile travmayı hatırlatan bir olay veya başka nedenler ile ortaya çıkabilir. Yapılması gerekenler olarak öncelikle çocuğun bu durumunun farkına varılması ve bir an önce bir çocuk psikiyatristi ile durumun değerlendirilmesi önemlidir. Bu durumun çocukta olabilecek diğer durumlar ile ayrırıcı tanısının yapılması gerekir. Anne babaın sevgi ve güven mesajları kuvvetlendirilmelidir. Çocuğun travması ile ilgili oyun terapisi , psikoterapi (yaşa göre) , gerekirse de ilaç tedavisi uygulanmalıdır. Eşlik eden belirtilere göre tedavi ve destek bir an önce ön plana çıkarılmalıdır.
2-UYUM BOZUKLUKLARI
Uyum bozuklukları genelde geçici ve hafif durumlar için sözkonusudur. Yani bebeğin normal gelişimi içinde karşılaştığı stres faktörlerine geçici ve hafif şekilde verdiği cevabı gösterir. Bu durum travma oluşturacak kadar şiddetli değildir ve hiç önemsenmeyecek kadarda belirsiz değildir . Yani bu iki uç kutup arasında kalır. Uyum güçlüğü var diyebilmemiz için çocuğun yaşına uygun gelişimi , çevre şartları , açık stres faktörleri göz önüne alınmalıdır.
Uyum güçlüğü bebek veya küçük çocuğun kendi kişilik özellikleri , aile yapısı ve çevre şartlarının durumuna göre değişen derecelerde gösterdiği geçici bir reaksiyondur. Uyum güçlüğünde bebekte görülen sıkıntılar hiçbir zaman dört aydan uzun sürmez. Dört aydan uzun sürer ise o zaman başka psikiyatrik tanıların ve sıkıntıların olduğunu düşünmek gerekir.
Çocukta görülebilecek belirtiler olarak sessizleşme , yavaşlama , hareketlilikte azalma veya artma , hırçınlık, üzgün bakış , karşı gelme , uyumaya karşı koyma , öfke krizleri veya çabuk sinirlenme , tuvalet eğitimi ve alışkanlığında zorluk ve problemler , uyku sorunları , iştah değişiklikleri ve problemleri sayılabilir.
Uyum bozukluğu oluşturabilecek nedenler arasında bebeğin bakım vereninin değişmesi , annenin işe başlaması , anne baba arasındaki ilişki bozuklukları , bir evden diğerine taşınma , çocukta olabilecek hastalıklar , ailedeki fertlerde değişik psikiyatrik ve bedensel hastalıklar vb gibi durumlar sayılabilir.
Uyum bozuklukları durumunda bebeğin gösterdiği belirtilerin geçmemesi ve giderek ağırlaşması durumunda bebek ve bakımverenin bir çocuk psikiyatristine giderek durumu değerlendirmeleri ileride olabilecek psikopatolojileri önleme açısından önemlidir.
3- BEBEKLİKTE VE ERKEN ÇOCUKLUKTA OTİSTİK BOZUKLUK
Otistik bozukluk genel anlamda belirgin belirtileri olmasına karşın bazı durumlarda anne babalar tarafından geç farkedilebilmektedir. Otistik bozukluk genel olarak hayatın ilk 36 ayında bazı belirtiler vererek yavaş yavaş kendini göstermeye başlar. Normalde bebeklerin gelişim dönemleri içerisinde bebeklerin anne veya diğer insanlar ile iletişim ve etkileşim şekli önemlidir. Bebek ilk doğuduğu andan itibaren etrafı ile iletişim ve etkileşime girmek ister . Bu iletişim ve etkileşim göz ile nesneleri ve insanları takip ederek , agulama ile sinyal vererek , karşısındakine gülümsemede bulunarak , göz kontağı kurarak olabilir. Otistik bozukluğun başlangıcı ilk 36 ayda belli bir normal gelişim dönemi olduktan sonra olmakla beraber doğumdan itibaren bazı belirtiler ile birlikte de görülebilir.
Otistik bozukluğu olan çocuklarda üç temel belirti vardır. Bunlardan birincisi iletişim alanındadır. Yani konuşma , jest ve mimikler vb araçlar ile etraf ile iletişimin olmaması veya çok kısıtlı ve sınırlı olmasıdır. Aileler çoğunlukla çocuklarını ''konuşmuyor'' diye Kulak burun boğaz hekimine veya Çocuk hastalıkları hekimine götürürler. Daha sonrada orada yapılan tetkiklerin normal çıkması ile Çocuk Psikiyatristlerine gelirler. İkinci bozulan alan ise çevre ve diğer insanlar ile etkileşim alanıdır. Yani çocuk başkaları ile duygularını , başarılarını , sevinçlerini paylaşmaz ve etrafındaki insanlar ile herhangi bir karşılıklı etkileşime girmek istemez , zaten otizmin kelime anlamına uygun olarak '' kendi halinde , kendi kabuğunda '' davranır. İnsanların duygusal değişiklikleri ve sinyalleri onları etkilemez veya çok sınırlı olarak etkileşim görülür. Yaşıtlarının yanına gitmez onlar ile ilgilenmezler .Üçüncü temel bozulma alanı ise ısrarla tekrarlayan davranışlar ( dönme ,sallanma , zıplama vb.) ve çok sınırlı olan ilgi alanıdır. Bu durumdaki bir çocuk çamaşır makinasının dönen merdanesi karşısında saatlerce oturup bakabilir veya bir arabanın tekerleğini saatlerce çevirebilir veya bir eşyanın parçası ile saatlerce oturup uğraşabilir.
Ek olarak ayak ucunda yürüme , yandan bakış , ağrıya dayanıklılık, yemek konusunda gıda seçimi vb belirtiler ile otistik çocuk diğer çocuklarıdan kolaylıkla ayırt edilir. Otizmin temel tedavisi eğitim olmakla birlikte erken tanı ve başka sorunların eşlik edip etmediği önemlidir. Önemli olan anne babaların bu konuda uyanık olarak erken tanı ve tedavi açısından bilgili olmalarıdır.
4- BEBEĞİ ETKİLEYEN PSİKOSOSYAL STRES FAKTÖRLERİ
Bebekler ve dolayısıyla çocuklar stresten en çok etkilenen ve en savunmasız durumda olan varlıklardır. Özellikle ailenin üzerindeki stres baskısında en kolay bir şekilde belirti vererek belirti gösteren , psikiyatrik semptomlar gösteren kişi genelde evin en küçük bireyidir. Erişkinler kendi sıkıntılarını gizleme eğiliminde iken bebekler ve çocuklar çok farklı belirtiler ile stres etkenlerini çabucak yansıtırlar.
Bebeğin stres faktörleri genelde ailenin ve bakımverenin stres faktörleri ile aynıdır. Daha ego adaptasyonu gelişmemiş çocukta bu stres etkenlerinin gelişmesinde daha çok çevresel faktörler önemlidir. Ayrıca bakımveren -bebek ilişkisi de başlı başına stres etkeni olabilmektedir.
Stres etkeni kısa zaman içinde etkileyip geçen veya sürekli olabilir. Aynı zamanda bir tane stres etkeni olabileceği gibi birden fazlada stres etkeni olabilir ( örneğin depresyondaki baba hem çocuğu ile ilgilenmez hem tahammülsüzlükten dolayı anne ile kavga eder bu iki durumda bebeği etkiler ). Stres etkeni direk çocuğa yönelik (çocuğun hastalanarak hastaneye yatırılması ) olabileceği gibi dolaylı olarakda olabilir (annenin çalışmaya başlaması).
Bazı stres faktörleri arasında annenin işe dönmesi , fiziksel istismar , taşınma , kaçırılma , duygusal ihmal , kardeş doğumu , hastaneye yatma , tıbbi hastalıklar , anne baba hastalığı , aileyi etkileyen her türlü stres etkeni , yoksulluk , tıbbi bakımın olmaması , doğal felaketler , çevreden şiddet , boşanma , ayrılık , anne baba yada bakımverenin ölümü veya değişmesi , anne baba madde kullanımı , cinsel istismar , sözel istismar vb. sayılabilir.
Stres faktörleri olduğu zaman vakit geçirilmeden çocuk bu olumsuz etkiden korunmaya çalışılmalıdır. Yeterli ve zamanında müdahale olmadığı zaman çocuğa bu stresin etki süresi ve etki şiddeti giderek artacaktır. Stresten elbetteki her çocuk aynı derecede etkilenmemektedir. Bu etkilenmede çocuğun kişisel özellikleri, kişilik farklılıkları , destek faktörleri , çevre şartları etkili olmaktadır. Özellikle fazla etkilenmesi muhtemel çocuklara gerekli ve etkili müdahale geciktirilmemelidir.
Stres sonucunda çocukta görülebilecek bazı değişiklikler arasında , uyku bozuklukları , gece kabusları , gece terörleri , çabuk sinirlenme , çabuk ağlama , hırçınlık , iştah bozuklukları , hareketlilik artışı , hareketlilik azalması , depresif durum , ilgi ve meşguliyetlerde isteksizlik , anne ve babadan ayrılamama , kreşe gitmek istememe , karşı gelme , yatıştırılamayan ağlamalar , aşırı gerginlik , iletişimi kesip içe çekilme , yalnız kalmaktan korku , kişiler arası ilişkilere girmek istememe gibi belirtiler sayılabilir.
ANNE - BABA ile BEBEK ARASINDAKİ KARŞILIKLI İLİŞKİNİN DEĞERLENDİRİLME VE DERECELENDİRİLMESİ
90-100 (mükemmel uyumlu ilişki) Hemen her konuda bebek ve anne-baba birlikte vakit geçirmekten çok mutludur ve karşılıklı olarak çok olumlu bir bakış vardır. Karşılıklı ilişkide olağan üstü derecede uyumlu ve karşılıklı anlayış vardır. Arada çok nadir olarak çatışma alanları mevcut olup , anne - baba çocuk ile birlikte çok güzel ve eğlenceli vakit geçirir. Çocukta herhangi bir uyku- yeme - davranış sorunu (psikolojik kaynaklı) yaşansa bile son derece hafiftir. Bakım verene karşı bağlanması tamdır.
70-90 (çok iyi uyumlu ilişki) Çoğunlukla anne-baba bebek ile uyumlu ve olumlu bakış açısındadır. Anne-baba bebek ile genellikle çok iyi vakit geçirir , anlamlı derecede karşılıklı vakit geçirmeden ve meşguliyetten hoşnutluk vardır. Bebeğin uyku -yeme-davranış sorunu (psikolojik kaynaklı ) bir miktar yaşanır ama kısa süreli olarak sorunlar oluşur , genel olarak karşılıklı anlayış içerisinde problemler halledilir. Çocuğun bakım verene bağlanması tamdır.
50-70 ( orta derecede iyi uyumlu ilişki ) Çoğunlukla anne-baba bebek ile iyi anlaşır ve uyumludur. Olumlu bakış genele göre ağırlıktadır fakat bazı zamanlarda anne-baba ile bebek arasında önemli sorunlar yaşanır ( önemli davranış sorunları , uyku , yemek sorunları ) bu sorunlar ara sıra olmasına karşın önemli şiddette ve geçici olarak ilişki bozulmalarına yol açmaktadır. Ama bu problemler uzun sürmez kısa sürede çözülür , karşılıklı olumlu bakış ve uyum devam eder. Çocuğun bağlanmasında sorun yoktur.
30-50 ( orta derecede bozuk uyum gösteren ilişki) burada çoğunlukla anne-baba ile bebek arasında sorunlar yaşanır , olumlu bakış ve karşılıklı uyumda bozulmalar belli dönemlerde krizlere yol açar. Anne-baba bebek ile bir arada olmaktan genelde hoşlanmamamakla birlikte karşılıklı ilişkinin iyi olduğu dönemlerde vardır ama genele göre azınlıktadır. Zamanın çoğu ilişkinin bozuk olduğu durum veya vakitlerdir. Anne-baba bebek arasında uyum bozulmuştur ve karşılıklı ilişki kurarak birlikte hoşça vakit geçirme zamanları azalmıştır. Davranış-uyku-yeme konusunda çoğu zaman sorun yaşanır. Anne-baba bebekleri ile ilgi konusunda eksiklikler göstermektedir. Çocukta bağlanma sorunu olabilir.
10-30 (ileri derecede uyumsuzluk gösteren ilişki ) Burada anne baba ile bebeğin ilişkisi bozulmuştur. Anne baba bebeği ihmal etmekte , ilgi ve sevgide ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bebeğe yönelik sözel -fiziksel istismar ara ara yaşanmaktadır. Bebek anne-baba yanında durmakta iken gergin ve kaygılıdır. Anne-baba bebeğin bakımını yapmak istemez , bebek ile bir arada olmaktan hoşlanmaz. Uyku-yeme-davranışlar konusunda çok ileri derecede krizler yaşanır ve düzen bozulmuştur. Çocuğun duygusal ve fiziksel bakımı konusunda ihmal durumu ağırlıklı olmaktadır. Birbirine karşı olumsuz bakış her iki tarafta da yoğundur. Çocukta bağlanma sorunu yaşanma ihtimali çok artmıştır.
0-10 ( kopmuş ilişki ) Anne-baba bebek ile hiç ilgilenmez , sözel ve fiziksel istismar vardır. Bebekte hemen her alanda sorunlar vardır. İleri derecede psikiyatrik sorunlar yaşanır. Anne-baba bebeği istemez , sevmez , ihtiyaçları ile ilgilenmez. Çocuğun uyku-yeme- davranış olarak ileri derecede sorunları ve krizleri vardır. Çocuğun tıbbi bakımı ihmal edilir. Anne -baba çocuğun varlığından rahatsızdır. İleri sorunların yaşanabilirliği artmıştır. Çocukta ciddi derecede bağlanma sorunu vardır..