|
İSLAM
ANSİKLOPEDİSİ
MÂL-İ DIMÂR
İnsan tabiatının kendisine meylettiği ve ihtiyaç zamanı için biriktirdiği şeylere "mal" denir. Bunlar toplanıp saklanabilen şeyler olup, menkul ve gayrimenkul, mütekavvim ve gayri mütekavvim gibi kısımlara ayrılır (bk. Mal maddesi). Dımâr sözlükte; kayıp olan şey, yerine getirilmeyen va'd, vadesi belirsiz alacak, ödenmesi umulmayan alacak anlamlarına gelir. Mâl-i dımâr bir fıkıh terimi olarak; bir kimsenin mâlik olduğu halde yararlanması mümkün olmayan, başka bir deyimle elinden çıkıp, dış görünüş bakımından, artık geri dönmesi umulmayan mal, demektir. Bu gibi mallara zekât gerekmez. Bunlar bu durumda "nâmî" sayılmadıkları için zekâta tabi olmazlar. İnkâr edilen ve ispatı mümkün olmayan para alacakları, gaspedilmiş olup geri alınması umulmayan mallar, denize düşüp çıkarılması mümkün görülmeyen mallar, toprağa gömülüp yeri unutulan nakitler ve kaybolmuş olan benzeri mallar bu niteliktedir. Bu kabilden bir mal daha sonra ele geçse, nisap miktarına ulaşırsa ve zekâta tabi mallardan ise, elde edildiği tarihten itibaren bir yıl sonunda zekâtları gerekli olur.
Meselâ, yıllarca inkâr edildiği ve bir belge ile ispat edilemediği için alınamayan bir alacak, daha sonra ikrar veya bir delil ile sabit olup tahsil edilse, geçmiş yıllar için zekât gerekmez. Tahsil edildiği tarihte bu kimsenin başka malı varsa ona eklenerek değerlendirilir. Aksi halde zekât yükümlülüğü bir yıl geçince söz konusu olur. İmam Züfer ve İmam Şafiî'ye göre bu gibi mallara, mülkiyet devam ettiği için geçmiş yılların zekâtı da gerekir.
Şamil İA