|
İSLAM
ANSİKLOPEDİSİ
KASAS SURESİ
Kur'an-ı Kerîm'in yirmisekizinci sûresi. Mekke'de nazil olmuştur. Seksensekiz âyet bin yüzkırk bir kelime ve sekizbinbeşyüz harften ibarettir. Fâsılaları, nun, mim, lâm ve râ harfleridir.
Hz. Mûsa'nın doğduğu andan itibaren yaşadığı alışılmamış olaylar ve Firavun'a karşı verdiği mücadeleler, peşpeşe sıralanan bir dizi halinde, bu sürede genişçe anlatıldığından ve 23. âyette "el-Kasas" kelimesi geçtiğinden duayı bu sûrey'e "el-Kasas" ismi verilmiştir. Kasas dilde, kıssa, hikaye ve rivayet anlamdadır.
İbni Abbas ve Cabir'den rivayet edildiğine göre; Şuara, Neml ve Kasas sureleri Kur'an'da yer aldıkları bu sırayla nazil olmuşlardır. Kasas suresinde Hz. Musâ (a.s)'ın kıssası genişletilerek bir tarih özetlenerek, ayrıca Neml sûresinin son âyetindeki "...size âyetlerini gösterecek, siz de onları bilip anlayacaksınız... " va'di de bu Kasas Süresinde açıklanmıştır.
Şuarâ ve Neml surelerinden sonra, Hz. Musa ve Firavun kıssasına Kasas suresinde tekrar ve daha genişçe yer verilmesinin sebebi; Firavun'un İsrailoğullarına yaptığı işkence ve zulüm ile Kureyşlilerin mü'minlere çektirdikleri cefa ve eziyetlerin birbirine son derece benzemeleridir.
Kasas Sûresinin konuları başlıca şu dört başlık altında toplanabilir: Hz. Musa'nın kısası, Hz. Musa'nın kıssasını takibeden hükümler, Karun'un kıssası. Hepsinin ardından gelen son vaad.
Bu başlıklar şöyle özetlenebilir.
1- Firavun kavmine karşı egemenliğiyle övünüyor, alabildiğine böbürleniyordu. Hem istibdat ile toplumu birbirine kırdırıyor, hem de kendi geleceğinden endişe ediyordu. Bu sırada, şeytan fikirli yakınlarından biri ona: "Senin mülkünü İsrailoğullarından doğacak biri yıkacaktır" deyince büyük bir endişeye kapıldı, zulüm ve kaba kuvvetini arttırdığı gibi, şu emri vererek bekçi ve casuslarını dört bir yana saldı: "İsrailoğullarından doğacak bütün erkek çocukları boğazlayın!" Bu sırada Hz. Musa doğmuş -onu korumayı Cenab-ı Hakk üzerine aldığı için- Firavun ve azgınlığı kendi eştiği çukura düşmeye başlamıştı.
Allah (c.c): "Biz Hz. Musa'nın annesine onu korkmadan suya bırakmasını, çünkü onu kendisine geri getirip peygamber seçeceğini vahyetti" (7). Dalgalar onu alıp Firavunun kapısına kadar getirdi. Karısı onu görür görmez ısındı ve evlatlık olarak edinip boğazlanmasını önledi (9).
İşte, Yüce Allah'ın zalim tâğutlara karşı ihlasla amel eden zayıfların lehine uyguladığı bu sünnetini, Hz. Muhammed ve ashabı üzerinde de müşahede ediyoruz. Bu sünnet, Yüce Allah'ın; yolundan sapan, azgınlık ve tuğyan eden, böylece insanları hidayet yolundan alıkoyan herkese uyguladığı sünnettir.
Süt annesi sıfatıyla asıl annesine iade edilen Hz. Musa, bizzat Allah (c.c) tarafından, zulüm ve haksızlıklara uğrayan sınıfı hâkim kılmak için büyütülüyordu. Hattâ tanıştığı bazı kimseler, zorda kaldıklarında kendisinden yardım istemeye bile başladılar. Böyle bir yardım için birisine bir yumruk vurarak-bilmeden- ölümüne sebep olunca, artık göze batmış ve İsrailoğullarından olduğu anlaşılmış olur. Kendisine bir komplo hazırlandığını öğrenince, korkuyla şehirden çıktı. Medyen şehrinin yoluna girdikten sonra Allah'tan doğru yolu göstermesini ve zâlimlerden korumasını diledi (5-20)
Medyen'de evlenip, sekiz veya on sene çalışarak mihrini ödedikten sonra, Mustaz'afları azgınların baskısından kurtarmak için, ailesini de alarak dönüş yoluna koyuldu. Yolculuğunda uzaktan bir ateş gördü ve ailesine ateş getirmek ya da yol soracağı bir kimse bulmak ümidiyle ateşe doğru gitti. Ancak "Ateşe doğru gelince, o mübarek vâdinin sağ tarafından yeralan ağaçtan; "Ey Musa, şüphen olmasın ki ben, âlemlerin Rabbı olan Allah'ım" diye seslenildi" (30). "Ve asânı yere atıver, denildi. Musa asânın kıvrak bir yılan gibi hareket ettiğini görünce arkasını dönüp uzaklaştı, geri dönüp bakmadı." (Allah Teâla) "Yâ Musa beri gel, korkma. Çünkü emniyetle olanlardansın!" (buyurdu) (31). "Elini koynuna sok da kusursuz beyaz (ve parlak) çıksın). Korkudan (yana açılan) kollarını da (indirip) toparla. İşte bu iki (mûcize) Firavun ve cemaatına, Rabbinden iki kesin belgedir, çünkü onlar fasıklar topluluğudur" denildi" (32). Kardeşi harun Peygamber ile Firavun'a giden Hz. Musa, "... Bu uydurulmuş bir büyüden başkası değildir. Biz evvelki atalarımızdan bunu işitmedik" (36) cevabıyla karşılaşır. Kavmini de hidayetten engellemekle birlikte Rabbü'l-âlemin ile alay etme küstahlığını da gösterir:
'...Ey Haman! Haydi benim için çamurun üzerine ateş yak (tuğla pişir bunlarla) da bana büyük bir kule yap. Belki ben Musa'nın tanrısına çıkar bakarım. Aslında onu yalancılardan sayıyorum ya!.. "(38). "Bunun üzerine Biz onu da askerlerini de yakalayıp denize fırlatıverdik... Bak zalimlerin âkıbeti nice oldu"(40).
İşte Yüce Allah'ın kanunu budur.
2- Kıssayı takip eden âyetlerden özetle şu konular anlaşılmaktadır:
a) Tuhaftır ki, Allah (c.c) Hz. Musa'yı Firavun'un elinden su ve dalgalarla korumuş, Firavun'u ise-Hz. Musa'nın davetini inkârı üzerine- yine suda boğmuştur. Ayaklarının altından akmasıyla övündüğü sular kendini yutuvermişti.
Ayrıca Firavun'u iktidarından uzaklaştıran çocuk, bizzat Firavun'un ve karısının yardımıyla beslenip büyümüş, Firavun kimi beslediğinin farkına bile varamamıştır. Öyleyse kim Allah'a başkaldırıp plânlarını bozabilir?
b) Hz. Muhammed (s.a.s)'den takriben ikibin sene önceki târihî olayların Kasas Sûresinde bu kadar açık ve doğru biçimde anlatılmasının bir sebebi de, onun peygamberliğine delil olmasıdır. Çünkü o, okuma-yazma bilmeyen bir ümmî idi. Mekkeli müşrikler Hz. Muhammed'in böyle ikibin yıllık bilgileri öğrenebileceği beşerî bir kaynak olmadığını biliyorlardı. Öyleyse nereden öğreniyordu? (44-46).
c) Hz. Musa ve İsrailoğullarını Firavun'a galip getiren Allah Hz. Muhammed (s.a.s) ile ashabını da güçlü müşriklere karşı galip getirecektir (57-58)
3- Kasas suresinin 76-86 ayetlerinde anlatılan Kârun kıssasında ise mal ve bilgilerle övünmenin, sadece anahtarlarını bile taşımanın kuvvetli bir ekibe zor geldiği hazinelerle gururlanmanın ve bunları kendi emeğiyle kazandığını sanmanın kötü sonucu açıklanmaktadır.
Neticede İlâhi kudret işe el atıyor, Kârun'u da hazinelerini de yere batırıyor.
İsrailoğullarını uzun süre ezen Firavun'un da, bilgi ve mal varlığı ile emrine alıp sömüren Karun da ilâhi kudret ile helâk olmuşlardır. Her ikisinde de askerî bir güç olmakla beraber, ihlaslı insanlar acze düşünce, meseleyi doğrudan ilâhî kudret halletmiştir.
4- Kasas suresinin son bölümünde müşriklerin Rasûlüllah'a niçin inanmadıkları ele alınmaktadır: "Tevhid inancını benimseyerek, dinî, siyasî ve ekonomik üstünlüğümüzün sonu olur bu!.. Gidebileceğimiz bir yer de kalmaz."
Allah (c.c) bunların gerçek yüzlerini hikmetli bir şekilde sergileyip, onların bu derin hastalıklarına şu çareyi teklif etmiştir: "İşte Âhiret yurdu.. Biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyi ve bozgunculuk çıkarmayı istemeyenlere (armağan) kılarız. Güzel (kârlı) sonuç takva sahiplerinindir" (83)
"Ve Allah ile birlikte başka bir ilah daha edinip tapma... O'ndan başka ilah yoktur. O'ndan başka her şey helâk olacaktır. Hüküm O'nundur. Ve O'na döndürüleceksiniz" (88).
Bilâl TEMİZ