İSLAM ANSİKLOPEDİSİ



İCÂRE

Kiraya vermek, menfaatin satımı yararlanılması şer'an mübah olan bir şeyden, bir bedel karşılığında belli bir süre yararlanmak üzere yapılan akit. Aynı kökten gelen isti'câr ise kira ile tutmak anlamındadır. İcârede akdin konusu yararlanma olup, konu bakımından ikiye ayrılır.

1- Herhangi bir menkul veya gayr-i menkulden yararlanmak üzere yapılan kira sözleşmesi. Bina, elbise ve hayvan kiralama gibi.

2- İnsanın, başkası için çalışması üzerine yapılan kira sözleşmesi ki, buna "iş akdi" veya "hizmet sözleşmesi" denir. Ücret veya maaş karşılığı işçi yahut memur çalıştırmak, sanatkâra ücretle iş yaptırmak gibi.

Bir şeyin aynını (kendisini) istihlâke yönelik icâre akdi geçerli değildir. Ağaç ve üzüm bağlarını meyvesi; hayvanı sütü, yağı veya yapağısı için kiralamak gibi. Yine altın, gümüş, nakit para, yiyecek ve içecek maddeleri gibi kendilerinden yararlanmak ancak tüketmek suretiyle mümkün olabilen şeyler de kira akdine elverişli değildir. Çünkü icârede akdin konusu, şeyin kendisi değil, o şeyden yararlanmadır. Bu "kendisinden aynı devam etmekle birlikte yararlanmak mümkün ve caiz olan her şeyin, kira akdine konu olması da mümkündür" şeklinde ifade edilebilir (el-Kâsânî, Bedâyîu's-Sanâyi', l V, 174; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, VII, 145; İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, V, l; İbn Kudâme, el-Muğni, V, 398; Mecelle, mad., 421).

Kira akdinin caiz oluşu Kitap, Sünnet ve icmâ delillerine dayanır.

Kur'an-ı Kerimde şöyle buyurulur: "Onlar sizin için çocuklarınızı emzirirlerse, onlara ücretlerini veriniz" (et-Talâk, 65/6).

Allahü Teâlâ, Şuayb (a.s)'ın iki kızından hikaye ederek, şöyle buyurdu: "İki kadından biri; babacığım, onu ücretli olarak tut. Çalıştırdığın işçilerin en iyisi bu güçlü ve güvenilir kimsedir, dedi. (Şuayb a.s) dedi; Su iki kızımdan birisini, bana sekiz yıl ücretli çalışman şartıyla-ki süreyi on yıla tamamlarsan bu senin bileceğin iştir. Sana nikahlamak istiyorum" (el-Kasas, 28/25-27). Bizden önceki şeriatlar neshedilmedikleri sürece bizim için de geçerlidir. Bundan dolayı Musâ (a.s)'ın Şuayb (a.s)'a kira ile çalışması bizim içinde geçerli bir şeriattır.

Hadislerde şöyle buyurulur: "İşçiye ücretini teri kurumadan önce veriniz" (Zeylaî, Nasbu'r-Râye, IV, 129 vd.; el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, IV, 97; eş-Şevkâni, Neylü'l-Evtâr, l V, 292). Burada ücreti verme emri, kira akdinin sahih olduğunu gösterir.

"Bir isçiyi kiralayan kimse ona vereceği ücreti bildirsin" (Nesâî, İmân, 44; Zeyd b. Ali, Müsned, H. No: 654; Zeylaî, a.g.e, IV, 131; eş-Şevkanî, a.g.e, V, 292).

Saîd b. el-Müseyyeb'in Sa'd (r.a)'dan naklettiğine göre, Sa'd şöyle demiştir: "Biz araziyi iyi ürün veren kısmı karşılığında kiralıyorduk. Rasûlüllah (s.a.s) bizi bundan alıkoydu ve bize bunları altın veya gümüş para karşılığında kiralamamızı emretti" (Ahmed b. Hanbel, Ebû Dâvud, Nesâî'den naklen es-Sevkânî, a.g.e, V, 279).

Yukarıdaki ayet ve hadisler daha çok insanın emeğini belli ücret karşılığında kiralaması ile ilgilidir. İslâm hukukunda menkul veya gayr-i menkullerin bir bedel karşılığında kiralanması ile işçi, memur, asker gibi kişilerin işverenle yaptıkları "memuriyeti kabul etme" veya "iş akdi" aynı nitelikte sayılmıştır.

Ashab-ı Kiram, icâre akdinin caiz olduğu konusunda görüş birliği içindedir. Çünkü insanların bu akde ihtiyacı vardır. Eşyanın satımı caiz olunsa, yararlanmak için kiralanmasının da câîz olması gerekir (es-Serahsî, a.g.e, XV, 74; İbnü'l Hümâm, a.g.e, VII, 147; el-Kâsâni, a.g.e, IV, 173; İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, II, 218; eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, 1, 394; İbn Kudâme, el-Muğnî, V, 397).

Kira akdinin rüknü, icap ve kabuldür. İslâm hukukçularının çoğunluğu buna, tarafları, ücret ve yararlanmayı da ilâve eder.

Satım akdinde olduğu gibi, kira akdinde de dört şart aranır: Meydana gelme (in'ikad), yürürlük (nefâz), sıhhat ve lüzum şartları, meydana gelme şartları; akdi yapanlarla, akdin kendisi ile ve akdin yeri ile ilgili şartlar olmak üzere üçtür. Kira akdi taraflarının, temyiz kudretine sahip olması gerekir. Akıl hastaları, gayri mümeyyiz küçükler kira akdi yapamaz. Ancak Hanefilere göre mümeyyiz küçük çocuk kira veya iş akdi yapsa, eğer tasarrufa izinli ise ve bu akitler onun lehine ise, geçerli olur. Şâfiî ve Hanbelîlelere göre ise bu gibi akitlerde akıl ve buluğ şarttır (İbn Kudâme, el-Muğnî, V, 398).

Kira akdinin yürürlük kazanması için mülkün veya velâyetin tam olması gerekir. Bu yüzden fuzûlînin kira akdi mülk sahibinin icâzet vermesi şartiyle geçerli olur.

Kira ve iş akdinde tarafların rızası şarttır. Çünkü bu akit, temelde satın akdine benzer. Akdin konusunun anlaşmazlığa yol açmayacak ölçüde belirli olması gerekir. Kira ve iş akdinde, akdin konusu yararlanmadır. Yarar yönü belirsiz olursa akit sahıh olmaz. Çünkü bu, teslime ve teslim almaya engel olur. Akdin konusunu bilmek, yararlanmanın yerini, konusunu, süresini; sanatkâr veya işçi kiralamada yapılacak işi açıklamak suretiyle meydana gelir (el-Kâsânî, a.g.e, IV, 176; İbn Kudâme, el-Muğnî, V, 398; es-Serahsî, a.g.e, XVI, 43; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, I, 396, 401).

İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre kira akdi, uzun olsun kısa olsun, herhangi bir süre için geçerlidir. Çünkü süre belli olunca, bu süre içinde yararlanmanın miktarı da bilinmiş olur. Ancak vakıf mallar bundan müstesnadır. Tercih edilen görüşe göre, bunlarda uzun süreli kiralama caiz olmaz. Çünkü kiracı, süre çok uzayınca mülk iddiasında bulunabilir. Bu süre gayri menkullerde üç, menkullerde bir yıldır. Yetimin malını kiralamada da aynı hüküm uygulanır (İbnü'l-Hümâm, a.g.e, VII, 150).

Kira akdi, bilirkişinin kanaatine göre, kiralanan şeyin var olabileceği süre için geçerli olur. Bundan daha uzun süreyi kapsamaz. Çünkü buna İslâm'da delil yoktur (eş-şîrâzî, el-Mühezzeb, l, 396; İbn Kudâme, a.g.e, V, 401).

Aylık kiralamalarda kira akdi ilk ay için geçerli olur. Diğer aylara girildikçe, akit yenilenmiş bulunur. Yıl üzerinden yapılan akitlerde de uzama bu prensibe göre olur. Alış-verişte parayı verip hiç konuşmadan malı teslim alma, fiyatı belli olan mallarda karşılıklı rıza anlamına geldiği gibi, kira akdi de süre bitince önceki şartlara göre kendiliğinden uzamış olur. Tarafların süre sonunda akdi feshetmemesi veya yeni şartlar öne sürmemesi akit sırasındaki şartlara göre kira akdinin devamına razı olduklarını gösterir (el-Kâsânî, a.g.e, IV, 182; İbn Kudâme, a.g.e, V, 409).

İş akdinde ayrıca yapılacak işin de belirlenmesi gerekir. İşverenin işçiden yararlanma şekil ve miktarı şartlara ve örfe göre olur. Ayrıca yapılacak işin meşrû bir iş olması da gerekir. Şart ve örf yoksa işçiye zarar vermeyecek bir yol izlenir. İşçiden yararlanma, işin türünün ve çalışma süresinin birlikte beyanı ile belirli hâle gelir. Ebû Hanîfe (ö. 150/767), İmam Şâfiî (ö. 204/819) ve bir rivayetle Hanbelîlere göre çalışma süresinin belirlenmesi yeterli olup, ayrıca yapılacak iş miktarının belirlenmesi caiz olmaz. Aksi halde iş akdi fâsit olur. Ebû Yûsuf (ö. 182/798)'a, İmam Muhammed (ö. 189/805)'e, Mâlikîlere ve bir rivayette Hanbelîlere göre, süre ve iş miktarı bir arada belirlenebilir (el-Kâsânî, a.g.e, IV, 184, 185; eş-Şîrâzî, a.g.e, I, 396; el-Fetâvâ'l-Hindiyye, IV, 410, 445, 456, 470; ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l İslâmî f; Uslûbihi'l-Cedîd, Dımaşk (t.y), I, 555, 556).

Kira akdinde yararlanmanın meşrû olması gerekir. Oturmak için ev, ticaret için dükkân, nakliye için araç kiralamak gibi. Haram bir iş yaptırmak için kira akdi caiz olmaz. Zulmen bir adamı dövdürmek veya öldürmek kumar oynatmak ve benzeri işler için adam kiralamak caiz değildir. Yine bir zimmî (Hristiyan, Yahudi) İslâm ülkesinde bir müslümanın evini veya dükkânını şarap satmak veya kumar oynatmak için kiralasa, bu akit geçerli olmaz. Çünkü bu ma'siyet için kiralama otur. Ancak Ebû Hanîfe'ye göre, evi ibâdet (kilise) amacıyla kiralarlarsa bu caiz olur (el-Kâsânî, a.g.e, IV, 176; es-Serahsî, a.g.e, XVI, 38; İbn Kudâme, a.g.e, V, 503).

Kira konusunun, kiralayanın üzerine farz veya vacip gibi bizzat yapması gereken bir amel (ibâdet) olmaması gerekir. Bu yüzden; namaz, oruç, hac, imamlık, müezzinlik ve Kur'an öğretimi ibadet ve tâatler için adam kiralamak başlangıçta caiz görülmemişken, Hanefîlerde din görevliliği, 13. Miladî yüzyıldan itibaren, emeğin veya boş zamanın ücret karşılığı kiralandığı bir statüye kavuşmuştur. Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhepleri ise İslâm'ın başlangıcından itibaren imamlık, müezzinlik, müftülük gibi hizmetlerin ücret karşılığı yapılabileceğine fetva vermişlerdir (el-Kâsânî, a.g.e, IV, 184; el-Fetâvâ'l Hindiyye, IV, 448; el-Mâverdî, el-Ahkâmü's-Sultâniyye, Çev.: Ali Şafak, s. 210; İbn Kudâme, a.g.e, VI, 5, VII, 317)

Kira bedelinin, kira konusu cinsinden bir menfaat olmaması gerekir. Bir evde oturma karşılığı, kendi evinde oturtma, hizmet karşılığı hizmet, binme karşılığı binme, ekip-biçme karşılığı ekip biçme gibi. Hanefîlere göre bu fâiz (riba)'e yol açar. Çünkü onlar nesîe (vadeye bağlı) ribada, akdin haram oluşuna elverişli olarak, yalnız cins birliğine itibar ederler. Kira akdinde yararlanma parça parça (zaman ilerledikçe) meydana geldiği için akit sırasında henüz mevcut değildir. Bu yüzden taraflardan birisinin kabzı (teslim alması) gecikir ve nesîe ribası gerçekleşir. Şâfiîlere göre ise, cins birliği, tek başına ribâ sebebiyle akdi haram kılmaz (el-Kâsânî, a.g.e, IV, 194).

Kira akdinin devam etmesi için gerekli şartlar:

l) Kiralananda, yararlanmaya engel bir ayıbın bulunmaması. Aksi halde, kiracı kira bedelinin tamamını verip akdi devam ettirmekle feshettirmek arasında bir seçimlik hakka sahiptir. Kiralanan hayvanın hasta veya topal olması, aracın ârızalı bulunması, evin bir bölümünün yıkılması gibi (el-Kâsânî, a.g.e, IV, 194, 195; İbnü'l-Hümâm, a.g.e, VII, 220). Eğer evin tamamı yıkılır, değirmenin suyu kesilir, arazinin sulama suyu çekilirse, akit münfesih olur. Çünkü akdin konusu yok olmuştur. Ancak Hanefîlerden daha sağlam bir görüşe göre, akit kendiliğinden sona ermez, fakat fesih hakkı sâbit olur. Çünkü akdin konusunun dönmesi mümkündür (el-Kâsânî, a.g.e, IV, 196 vd.).

2) Kira akdini feshe sebep olacak bir özrün ortaya çıkması. Taraflardan birisi veya kiralananla ilgili bir özür meydana geldiği zaman, akdin tarafı fesih hakkına sahip olur. İbn Âbidîn özrü şöyle tarif eder: Kendisine veya malına bir zarar gelmeden akdin konusunu ifa etmek mümkün olmayan her özür, fesih hakkı verir (İbn Âbidîn, a.g.e, V, 55). İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre ise, kira akdi, satım akdi gibi lâzım akitlerden olup, ayıbın bulunması veya yararlanmayı ortadan kaldıran bir durumun olması gibi gerektirici bir sebep bulunmaksızın herhangi bir âkid tarafından feshedilemez (eş-Şîrâzî, a.g.e, I, 405; İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, II, 227; İbn Kudâme, a.g.e, V, 418).

Özür ya kiracıya ait olur: İflas etmesi, bir sanattan tarıma veya tarımdan ticarete yahut da bir sanattan başka sanata geçmesi gibi... Yahut kiraya verene ait bulunur. Başka türlü ödeyemediği bir borcu için, kiradaki mülkünü satmak zorunda kalması gibi. Yahut da kiradaki malla ilgili olur. Meselâ, bir köyde belli bir süre için umuma ait bir hamam kiralansa, daha sonra köy halkı başka yere göç etse, kiracının kira bedelini ödemesi gerekmez (el-Kâsânî, a.g.e, IV, 197 vd.; İbnü'l-Hümâm, a.g.e, VII, 222 vd.; es-Serahsî, a.g.e, XVI, 2 vd.; İbn Âbidin, a.g.e, V, 45 vd.; el-Fetâvâ'l Hindiyye, IV, 198 vd.).

Kira ve iş akdinin bağlayıcılık yönü ve hükmü:

Hanefîlere göre icâre akdi, bağlayıcı (lâzım) bir akit olmakla birlikte, onun bazı özürler sebebiyle feshi mümkündür. Ayette "Akitleri ifa ediniz" (el-Mâide, 5/1) buyurulur. Prensip olarak fesih, akdi ifa kapsamına girmez (el-Kâsânî, a.g.e, IV, 201; es-Serahsî, a.g.e, XVI, 2).

Çoğunluk İslâm hukukçularına göre ise, icâre lâzım (bağlayıcı) bir akit olup, ayıp bulunması veya yararlanmanın yok olması gibi, bağlayıcı akitleri sona erdiren haller dışında münfesih olmaz. Dayandıkları delil yine "akitleri ifa ediniz" ayetidir. İcâre, menfaatler üzerine yapılan bir akittir. Bu yönüyle nikâh akdine benzer (İbn Rüşd, a.g.e, II, 227; İbn Kudâme, a.g.e, V, 409, 411).

Hanefîler yukarıdaki prensibe dayanarak şöyle derler: Kira akdi taraflardan birisinin ölümü ile sona erer. Çünkü, eğer akit devam ederse, kiracının akitle mâlik olduğu yararlanma, yahut kiraya verenin sahip olduğu kira bedeli, akitle, akdi yapandan başkasına bir hak olarak geçmiş olur ki, bu caiz değildir. Çünkü menfaatte veya mülk edinilmiş bedelde miras bırakandan mirasçıya intikal düşünülemez. Kira akdi, menfaat üzerinde parça parça oluşur. Eğer biz intikal prensibini kabul edersek, miras bırakanın mâlik olmadığı şeyi mirasçısına intikal ettirdiğini söylemiş oluruz. Çünkü mirasçıya sadece ayn (mal)'ın mülkiyeti geçer. Menfaatler ise, mirasçının mülkü üzerinde meydana gelir. Bu yüzden buna kiracı hak kazanamaz. Çünkü o, mirasçı ile yeni bir akit yapmadı.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîlere göre ise, kira akdi taraflardan birisinin ölümü ile sona ermez. Çünkü bu lâzım ve ivazlı bir akittir. Satım akdinde olduğu gibi bir âkdin ölümüyle sona ermez (el-Kâsânı, a.g.e, IV, 222; İbnü'l-Hümam, a.g.e, VII, 220; İbn Âbidîn, a.g.e, V, 57).

Sahih icâre (kira ve iş akdi)nin hükmü, kiracı için menfaatte mülkün, kiraya verenin de aralarında belirledikleri kira bedeli üzerinde mülk hakkının sâbit olmasıdır. Çünkü bu, ivaz bir akit olup, menfaâtin satımı kabilindendir.

Fasit kira akdinde ise, Hanefîlere göre kiracı kiralanandan yararlandığı zaman, emsal kira bedelini ödemesi gerekir. Ancak burada emsal kira bedeli, ecr-i misille, ecr-i müsemmâ (konuşulan bedel)dan hangisi az ise onu ifade eder. İmam Züfer ve Şâfiî'ye göre fasit kira akdinde tam olarak ecr-i misil gerekli olur. Burada satım akdine kıyas yapılmıştır. Çünkü satım akdi fâsit olunca, malın kıymeti tam olarak ödenir (el-Kâsânî, a.g.e, IV, 195; İbnü'l-Hümâm, a.g.e, VII, 174 vd.; İbn Âbidîn, a.g.e, V, 31; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî ve Edilletüh, IV, 758, 759).

Kira akdi sona erdikten sonra kiracının yükümlülükleri:

l) Kira süresi bitince, kiracının evin veya dükkânın anahtarlarını mülk sahibine veya temsilcisine teslim etmesi gerekir.

2) Bir hayvan veya araç kiralanması halinde iş bittikten sonra, teslim aldığı yere hayvanı veya aracı götürüp sahibine teslim etmesi gerekir. Bunu yapmaz ve bu sırada mala bir zarar gelirse tazmin etmesi gerekir.

Hanefîlere göre, kiraya verilen malın yararlanılacak şekilde tutulması, tamir sıva vb. ıslah işlerinin yapılması mülk sahibinin görevidir. Ancak mülk sahibi tamir ve bakıma zorlanamaz. Bu takdirde kiracı için, akdi fesih hakkı doğar. Çünkü bu eksiklik akdin konusunda meydana gelen bir ayıp sayılır. Kiracı kendiliğinden tamir ve bakım yaptırırsa bunu teberruan yaptırmış sayılır. Kiraya mahsup edemez. Çünkü o, başkasının mülkünde izinsiz ve yetkisiz tamirde bulunmuştur. Mülk sahibinin izniyle tamir ve ıslah yapılmışsa bu, kira bedelinden mahsup edilebilir (el-Kâsânî, a.g.e, IV, 208).

Hamdi DÖNDÜREN