İSLAM ANSİKLOPEDİSİ



ÂŞİR

Onuncu; onda bir alan; İslâm devlet başkanı tarafından tayin edilen, bölgesinden geçen tüccarın mallarından "uşûr"* vergisini tahsil edip buna karşılık tacirlerin memleket dahilinde serbestçe dolaşıp ticaret yapmalarını temin eden, mallarını hırsız ve yol kesicilerden koruyan kimse. (Tehânevî, Keşşâfu Istılâhâti'l-Funûn, Kalkuta (t.y.), II, 960)

Kaynak eserlerimizde zekât ve öşür memuru manasına âmil*, sâî, mussaddık, mekkâs tabirlerine de rastlanır. Ancak bunlar içinde âşir özellikle "uşûr" adı verilen gümrük vergisi diyebileceğimiz vergiyi tahsille görevli memur manasında kullanılmaktadır.

Fıkıh kitaplarında âşir, Bâbu'lâşir" başlığı altında tetkik edilip, nitelikleri, görev ve yetkileri belirtilir.

Âşirin tayininde şu şartlar aranır: Müslüman ve hür olmak, Hâşimoğulları'na mensup olmamak, tüccarın mallarını hırsız ve yol kesicilerden koruyabilme gücüne sahip olmak (İbn Abidîn, Reddu'l-Muhtâr, Kahire 1307, II, 309-311)

Âşir, İslâmî yönetimin hakim olduğu bölgeden giriş yapan müslüman tacirlerin ticaret mallarından -vücub şartları gerçekleşmesi kaydı ile-1/40; İslâm devletinin himayesi altında bulunan zımmî tüccarların mallarından 1/20; harbî tüccarın mallarından da 1/10 nisbetlerinde, yahut harbî tüccardan "mukabele bi'l-misl" esasına göre, yani onlar müslümanlardan ne nispette vergi alıyorlarsa o kadar vergi alır. (es-Serahsî, el-Mebsût, Beyrut 1978, I, 199)

Âşirin, ticaret mallarından yukarıda gösterilen nispetlerde vergi tahsil etmesi hukukî yönden şöyle açıklanır: Müslüman, gümrükte ticaret malını memura beyan ettiği zaman, bu malın İslâm devlet başkanı tarafından korunmasına ihtiyaç duyulur. Devlet başkanının da -koruma karşılığı- bu mallardan zekât tahsil etme hakkı doğar. Beyan edilen ve böylece "zâhirî mal" hükmünü alan müslüman ticaret malının korunmaya ihtiyacı olunca, aynı şekilde beyana tabi tutulan zımmî ticaret malı da korunmaya muhtaçtır. Hatta zimmî tacirin malı korunmaya daha çok muhtaçtır. Zira hırsız ve yol kesiciler zımmî tacirin malını gasbetmeye daha çok niyetlenebilirler. (es-Serahsî, a.g.e., II,199)

Âşir, Âşşâr, Sâhibu'l-uşr, Sâhibu'lmeks, Mekkâs; bütün bu tabirler eş anlamlıdır ve dışarıdan getirilen mallardan vergi alan memuru ifade ederler. Burada bu tabirlerin geçtiği ve bunların zemmedildikleri bazı hadislerin kapsamı üzerinde de durmamız gerekir.

Hz. Peygamberin " Kim onda bir alan kimseye (sahibu'l-uşr) rastlarsa boynunu vursun" (Ebû Ubeyd, el-Emvâl, Kahire 1969, nr. 1630), Âşire rastlarsanız onu öldürünüz" (Ebû Ubeyd, a.g.e. nr. 1631) buyurduğu rivayet edilir. Bu ve benzer ifadeli hadis ve haberleri eserinde zikreden Ebû Ubeyd, bu hadislerle ayni konudaki sahabe ve tabiûn görüşlerinin yorumunu şu şekilde yapar:

Cahiliyye devrinde acem ve Arap kralları, bölgelerinde ticaret yapan tacirlerden 1/10 nispetinde vergi alırlardı. Allah, Hz. Peygamber vasıtasıyla İslâmî emirlerle bu vergiyi iptal etmiş, buna karşılık 1/40 nispetinde zekât konmuştur. Âşir, müslümanlardan zekâtı bu nispette ve adaletle tahsil ederse zikredilen ağır ithamlı hadislerin şümûlüne girmez. Böyle yapmaz halka zulmederse, nisbetleri aşmasa bile yine âşirin zemmi ile ilgili hadislerin kapsamına girer. Hz. Ömer ve ondan sonra gelen halifeler âşir tayin etmişlerdir. Hâl böyle olunca bu görev nasıl mekruh addedilir! (Ebû Ubeyd, a.g.e., nr. 1638, 1643, 1644-1645)

Âşirin zemmedilmesi ile ilgili hadislere fıkıh kitaplarında da yer verilir ve bundan, meşru olan zekât nisbetleri dışında insanların mallarını haksız yere ve zulümle alan vergi memurlarının kasdedildiği açıkça belirtilir. (es-Serahsî, a.g.e., II, 199; İbn Abidin, a.g.e., II, 309-311)

Hz. Peygamber, mallara düşen zekât ve öşürlerin toplanmasında İslâm'ın emrettiği adalete titizlikle riayet etmiştir. İşte İslâm adaletine gösterdiği bu hassasiyetten dolayıdır ki', Hz. Resul, mükelleflere zulmedecek, onlardan gösterilen nisbetler dışında para tahsil edecek memurları şiddetle zemmetmiştir. Bizzat Hz. Peygamber tayin ettiği zekât memurlarını eğitmiş, onlara şifahî bilgiler yanında, yazılı metinler hâlinde nisâb, nisbet ve tahsil usûllerini ayrıntılı bir şekilde gösteren listeler göndermiştir. Onu takiben Râşid halifeler de zekât memurlarını mütehassıs kimselerden seçmişler, ayrıca bu memurları kontrol eden bir murakabe müessesesi oluşturmuşlardır.

Mehmet ERKAL