ÂİLE HAYÂTININ TANZİMİ |
Âile: Meşrû olan nikâhla bir
erkek ve bir kadın veya bir erkek, iki, üç, dört
kadından ve onların çocuklarından teşekkül eden
topluluklardır. Bir millet erkeği ile terakkî eder. Fakat bu terakkiyi kadın ikmal eder. Terakkî ve yükselmelerin kuvvetli unsuru erkek, tamamlayıcı unsuru da şüphesiz kadındır. Hz. Resûlü Ekrem (S.A.V.) şöyle buyurmuştur : "Kadınlar, erkeklerin (tamamlayıcı) parçalarıdır." (Ahmet bin Hanbel, Tirmizi) İyi ve mazbut bir âile topluluğu, dünyada ve âhiretteq saâdete eren topluluklardır, erkeksiz terakki olamaz. Kadınsız terakki ise, eksik olur. Kadının kemal ve fazilete erişmesiyle, millette kâmil ve fâzıl olur. Kadın, Îman, Ahlâk ve terbiye bakımından düşük olursa, o millet de geri ve düşkün olur. Nitekim Hükemâ : "Beşiği sallâyan el, dünyaya hükmeder" demişlerdir. Kadın erkek ile, erkek kadınla kemal ve şerei bulur. Erkeğin elbise ve örtüsü kadın kadının elbise ve örtüsü de erkektir. Allahüzülcelal Kur'an-ı keriminde şöyle buyurmaktadır : "Onlar (Kadınlar) sizin için siz de onlar için birer libâssınız." (Bakara Suresi, 187) Erkeğin kadına, kadının erkeğe karşı vazife ve hakları vardır. Aile ocağının, dolayısıyla top yekun milletin huzûru ve saâdeti, âile yuvasının saâdetine bağlıdır. Felaket ve yıkımı da âilenin felaket ve yıkımına bağlıdır. Zira, millet fertlerden teşekkül eder. Binaenaleyh milletin kaynak ve esası olan. âile yuvasının iyi yetişmesi ve yetiştirilmesi en başta gelen vecibelerdendir. . Hz. Resûlü Ekrem ve Nebiyi Muhterem (S.A.V.) Efendimiz bu husûsu tablo halinde meâlen şöyle beyan buyurmuşlardır : "Şüphesiz İblis kürsüsünü (çadırını, sarayını) denizin üzerine kor, sonra askerlerini gönderir. Onlarda insanlara (musallat olarak) hak yoldan saptırırlar. Bunlardan (İblisin askerlerinden) fazilet ve mertebe bakımından iblise en yakın (ve üstün) olanı, fitne (ve fenalığı) en büyük olanıdır. - İblise biri gelir ve derki, ben (insanoğluna) şunu ve bunu (meselâ: Hırsızlık yaptırdım ve şarap içirttim. Vesaire...) der. - İblis : Kıymet ifâde eder bir şey yapamamışsın der. - Peygamber (S.A.V.) buyurdu ki : - Sonra Şeytanın askerlerinden birisi gelir, ben falan kimse ile karısının arasını âyırıncaya kadar bırakmadım (aralarını kavga, talak, dedikodu ve emsali şeylerle ayırdım, ondan sonra geldim) der. - Peygamber (S.A.V.) buyurdu : - İblis, (Karı ile kocanın arasını açan) askerine yaklaşır ve derki "Sen ne güzel kimsesin" (Müslim, Mişkat şerhi, Mirket. C. 1. 5. 118) Bu Hadis-i Şerif üzerinde çok düşünmek gerekir. Zira Cemiyetin temelini teşkil eden âile ocağını bozmak yıkmak ve huzursuz bırakmak için atamız Âdem (A.S.)'ın karşısına dikilen ve ateşten yaratılmış olan melun İblis ve şer kuvvetin ilk hedefi âiledir, Âile hayatını huzursuz yapmaya ve kıymaya muvaffak olana koca iblis madalya veriyor. En büyük rütbe ile mertebelendiriyor. Göze görülmeyen, fakat vehim ve hayalleriyle insan oğlunu doğru yoldan saptıran melun, İblis ve onun aveneleri olan Şeytanların ilk hedefi bu olursa, acaba göze görünen insanlardan olan şeytanlar ve şer kuvvetlerin hedefleri ne olur? Elbette bir milleti yıkmak için onların da ilk hedefi âile yuvasını soysuzlaştırmak ve yıkmaktır. Büyükler şu sözleriyle bu gerçeği beyan etmişlerdir: "İnsanların şeytanı, Cinnîlerin şeytanından daha zararlıdır." Yirminci asırda bu hal yaşanır halde olduğundan, şer kuvvet halinde çalışan putcu azınlık, Şehvet perest, Maddeci ve mataryelist kimseler, haramlara uçkurlarını çözmek ve âile hayatını yıkmak sûretiyle kadınları saldırıya uğrayan ve necaset küpleri haline getirilen gayri insâni yaşayışı savunuyorlar kendi yaptıkları, Dans, balo, zina, içki, poker ve daha neler yetmezmiş gibi, top yekun. Milleti kendilerine uydurmak yâni bugünkü zelzele, Kar, Yağmur, Rüzgar ve daha görülmedik musibetlere uğratmak için âlçakça namussuzca rezaleti savunuyorlar. Teşhir, tahrik ve teşvik ediyorlar. Şu, halde insanların içinde ki, kendi cinslerinden olan şeytanların zararları, gözle görülmeyen ve fakat varlığı, yaptırdığı fenalıklarla sâbit olan ve Kur'an-ı Kerimde Hadis-i şeriflerinde beyan edilen ve insan oğlunun açık düşmanı olan iblis ve Şeytanın zararlarından kat kat fazladır. Zira birinin ki gözle görülüyor. diğerininki ise, görünmüyor. Öyle ise, Müslüman şuurlu ve uyanık olmalı ve her türlü âile hayatını sarsacak, yıkacak ve huzûrunu bozacak hareketlerden kaçınmalıdır. Şeytanları ve düşmanları sevindireceğine Hz. Allah (C.C.)'ın sevgisini kazanmalıdır. Âile hayatında riayet edilmesi ve karşılıklı saygı ve sevgiyi temin etmek için, erkek kadına şefkat eder. Onu âile işlerinde ortak yaparak beraber çalışır, erkekliğe yakışır bir şekilde, dışarıda ve başkalarında gözü kalmayacak şekilde ve kudreti nispetinde himaye eder, yedirir ve giydirir. Ayrıca erkeğe bu vazifeler meyanında, güzel muamele ve yaşayışla beraber kadının haklarına riayet etmesi, geçimini sağlaması en başta gelen vazifelerdendir : Bu hususta Cenab-ı hak şöyle buyuruyor : "Onlarla (Kadınlarınızla) iyi geçinin, eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah (C.C.) ondan bir çok hayır taktir etmiş bulunur." (Nisa Suresi, 19) Yâni o karılarınız sizin derecelerinizin artmasına sebep olur, ya onlardan salih evlâtlar doğar, yahut herhangi bir vesile ile aranızda yeni bir muhabbet başlar. Erkeğe, bir defa kadının maişet ahvaline katlanması lâzımdır. Kadın, yîyecekleri, giyecekleri, ve içecekleri nafakasının temininde ve infakında erkekle müşterek değildir. Velev ki kadın servet sahibi olsun, yine mecbur ve, müşterek değildir. Fakat erkek karısının nafakası için cebr olunur. Velev ki karısı gayri müslim olsun. Karısına infak etmede hiç bir kimse erkeğe (kocasına) iştirak etmez. Nafaka ile ilgili hükümlerin daha geniş îzahı ilerde "Kadının kocası üzerindeki hakları bahsinde" gelecektir. Bir de kocanın, karısına hüsnü muamelede bulunması vazifeleri sırasındadır. Evlendiği zaman kendisine emanet edilen karısına söz vermiş oluyor. Meşrû olan yerlerde kadına kıymet vererek sözüne kulak vermek ve iyilik etmekte icap eden vazifelerdendir. İslâm'da kadın, kemal ve kudretten mahrum bir çalışma makinesi değildir. Erkeğin lezzetine de bir alet değildir. Erkeğin elinde bir şehvet ve hakaret mezbeleliği de değildir. Belki tabiî insan haklarına sahip bir hayat ortağıdır. Dünyanın uydusu olan ay gibi. bir Peyk değil, erkek gibi bir güneştir. Erkek gibi hürdür. Erkek gibi kendine zararı olmayan yerlerde serbesttir. Erkek gibi, şer'i yasaklara tecavüz etmemede şer'i edep ve nezaketleri ihlal etmeme de fikren, fîlen ve irade bakımından muhtardır. Âile efradını teşkil eden karı ve koca, esir ve hürlerden mürekkep değildir. İki hayat ortağının mürekkebidir. Fakat âilenin Reisi erkek olması hasebiyle, idare ve irade de bir çok yerlerde erkek söz sahibidir. Hulasa-i Kelam Karı ile kocanın birbirlerine karşı, bağlı bulundukları âile ve sülalelerine hürmet etmeleri ve birbirini üzecek, kıracak her türlü kötü hareketlerden kaçınmaları lâzımdır. Bilhassa âile reisi olan erkeğin âilesi ile geçinmek için meşrû yollardan bütün imkânlara baş vurması şarttır. Aile hayatının muntazam ve mazbut olan insanın ve milletlerin huzûru ve refahıda iyi olur. Hem hak nezdinde ve hemde halk nezdinde sevimli ve en hayırlı bahtiyar kişilerden sayılmışlardır. Âile hayatının mesut ve huzurlu olabilmesi ve tanzimi için, karşılıklı saygı ve sevgi lâzımdır. Bu saygı ve değerlerden birisi de ev işlerinden ve bazı mühim işlerde ev reisi olan erkeğin karışı ile istişâre etmesi lâzımdır. Zira Hz. Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz hanımları ile istişare ederdi. Hz. Peygamberimiz (S.A.V.) mealen şöyle buyurmuşlardır : "Sizden hiç biriniz, bir erkek kimse ile istişare etmeden iş işlemesin. Şayet istişâre edecek kimse bulamazsa, karısı ile istişâre etsin. Sonrada karısının fikrine muhalefet etsin. Zira onun görüşüne muhalefette bereket (ve hayır) vardır." (Aynul İlim, C. 1. S. 340) Kur'an'ı Kerimde mealen ve umumî olarak şöyle duyurulmaktadır. "İş hususunda onlarla müşâvere et". (Ali İmran, 159) İşte bu gerçeklerde beyan edildiği üzere istişare sünnettir. Kadın, istişare üyesidir. Evde çocukların terbiye ve edep bekçisidir. Erkekten daha fazla kadının intizamlı ve efendisine bağlılığı ile çocuklara örnek olması lâzımdır. Hz. Peygamberimiz (S.A.V.)'in aile hayatındaki mazbut ve mesut olmasının hikmetleri şöyle îzah ediliyor : "Hz Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, evinin nafakasını temin ve infak eder, evin ve ailenin ihtiyaçlarını temin etmek için çalışır, nalın ve ayakkabısını kendisi yapar, elbiselerini diker, et keser ve evin işlerini mü'minlerin anneleri (hanımları) ile beraber yaparlardı." Ve yine muhtelif rivayetlerle Resûlullah'ın (S.A.V.) aile hayatından Hz. Âişe (R.A.) Validemizden, Hz. Enes (R.A.) şöyle nakletmiştir : Resûlullah (S.A.V.) Elbisesini diker, ayakkabısını yapar, erkeklerin evlerinde işledikleri bütün işleri işlerdi". "Rasûlüllah (S.A.V.) Elbiselerini yıkar, koyunu sağar ve kendi hizmetini kendisi görürdü" (Aynul İlim, 342) Hz. Peygamberimizin (S.A.V.) bu örnek ahlakını tevazulu ve iyi ahlaklı mü'min yapar. Hiç olmazsa, karısı hasta olduğu zaman, yalnız başına hakkından gelemediği işlerinde yardım eder ve böylece ahenk ve birbirine bağlı bir aile yuvası halinde yaşar. Âile hayatında anlayış kıtlığı yüzünden birisinin diğerine karşı zulüm ve eziyeti olursa, şu cümlelerin verdiği öğütlerle sabırlı olmaları lazımdır : "Bir kimse, karısının kötü ahlâkı üzerine sabrederse, Hz. Allah (C.C) Nuh (A.S.)'un belâsı (karısının birisinin îman etmemesi) üzerine sabrının karşılığı verdiği ecir gibi ona da aynı ecri verir. Bir kadın da Kocasının kötü ahlâkı üzerine sabrederse, Firavunun zulmüne sabreden Âsiye kadına verdiği ecri onada verir." (Aynul İlim, 403) Kur'an'ı Kerimde bu gerçekler mealen şöyle dir: "Allah (C.C.) Küfredenlere, Nuh (A.S.) un karısı ile Lût (A.S.) un karısını misâl olarak gösterdi. Onlar (o kadınlar) kullarımızdan iki iyi kulun (Nikahı) altında idiler. Böyle iken hâinlik ettiler. (Din hususunda kafir oldular) da o (iki zevc) onları Allah (C.C.)'ın azâbından hiç bir şeyle kurtaramadılar. O (iki kadına); ateşe girenlerle beraber siz de girin denildi." - "Îman edenlere de Firavun karısını (Âsiyeyi Hz. Allah C.C.) bir misâl olarak îrad etti, o vakit (Firavun tarafından kendisine; niçin Mûsa'ya (A.S.) îman ettin diye işkence edilirken bu kadın); Ey Rabbim bana nezdinde, Cennet'in içinde bir ev yap. Beni Firâvundan ve onun fena amel (ve hareket) inden kurtar. Beni o zâlimler gürûhundan selâmete çıkar, demişti." (Tahrim Suresi, 10-11) Cenab-ı Hak (C.C.) da bu mazlum kadının duasını kabul edip ruhunu kabzederek Firavunun zulmünden kurtarmıştır. Hz. Rasülü Ekrem (S.A.V.) Efendimiz ailenin saadeti hususunu şu veciz sözleri ile beyan ediyor : "Sizin en hayırlınız, kadınlarına en hayırlı olanınız (en iyi geçineniniz) ve âile efradına en şefkatli olanınızdır." (Tirmizi) İşte buraya kadar bahsettiğimiz gerçekler, îmanlı, ahlaklı, edepli ve haya sahibi olan her ailenin riayet edeceğî esaslardır. Binaenaleyh, âile hayatının intizamlı, huzurlu ve mesut olabilmesi için, bir birimsiz yaşama imkanları pek çok meşakkat ve felaketlere sebep olacak olan karı ile kocanın birbirlerine saygı, sevgi, itimat, güven, iyi sözler, tatlı diller, güler yüzler, cinsî zevklerin tatmini, bir birinin ufak tefek kusurlarının affını, birbirlerinin işinde yardımlaşma imkanlarını sarfetmeleri lazımdır. |
Mustafa Uysal
Ana Sayfa Ailemiz Aile Saadeti