Cinler
Cinler, melekler ve şeytanlar gibi akıl ve duyu organlarımızla
kavrayamadığımız, görünmeyen-bilinmeyen varlıklardandır. Cinler hakkında, tüm
yaratılanların yaratıcısı Yüce Rabbimizin insanlığa ulaştırdığı mesajların bir
arada olduğu Kur'an-ı Kerim de bilmemiz gereken ölçüde bilgi verilmiştir.
Cinnin yaratılışı şu şekilde ifade olunmaktadır:
"Cinleri öz ateşten yarattı.
"(Rahman Suresi) " Cinleri
de daha önce zehirli ateşten yaratmıştık."(Hicr 27)
Kur'an-ı Kerim'de değişik lâfızlarda 32 yerde cinden bahsedilmektedir.
Bunlardan 22'si cinn, 5'i cânn, 5'i de cinnet olarak geçmektedir;
Cinn :İsra (88), Kehf (50), Zariyat (56),
Rahman (33), Araf (38,179), Neml (17,39), Fussilet (25,29), Ahkaaf (28,29),
Sebe (12,14,41), Cinn (1,5,6), En'am (100,112,128,130)
Cânn : Hicr (27), Rahman (15,39,56,74)
Cinnet : Hûd (119), Secde (13), Saffat (158) 2kez,
Nâs (6)
"De ki: Cinlerden bir
topluluğun dinleyip de şöyle söyledikleri bana vahyolunmuştur: Gerçekten
biz, hârikulâde güzel bir Kur'an dinledik. Doğru yola iletiyor, ona iman ettik.
Kimseyi Rabbimize asla ortak koşmayacağız. Hakikat şu ki, Rabbimizin şânı çok
yücedir. O, ne eş ne de çocuk edinmiştir. Doğrusu bizim beyinsiz
olanımız, Allah hakkında pekaşırı yalanlar uyduruyormuş. Halbuki biz, gerek
insanlar gerekse cinler Allah hakkında asla yalan söylemezler,
sanmıştık. Şu da gerçek ki, insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazı
kimselere sığınırlardı da, onların taşkınlıklarını arttırırlardı. Onlar da
sizin sandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi tekrar diriltmeyeceğini
sanmışlardı. Doğrusu biz, göğü yokladık, fakat onu sert bekçilerle, alev
huzmeleriyledoldurulmuş bulduk. Halbuki, biz onun bazı kısımlarında dinlemek
için oturacak yerler (bulup)
oturuyorduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir
alev huzmesi buluyor. Bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat
edildi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi? Gerçekten biz, -kimimiz
sâlih kişiler, kimimiz ise bunlardan aşağıda olmak üzere- türlü türlü
yollar tutmuştuk. Şu gerçeği şüphesiz anladık ki, biz yeryüzünde
bulunsak da Allah'ı âciz
bırakamayacağız, başka yere kaçmakla da elinden
kurtulamayacağız. Doğrusu biz, o hidayeti işitince ona iman ettik.
Kim Rabbine iman ederse, artık ne bir eksikliğe uğratılmasından ne de
haksızlık edilmesinden korkar. İçimizde, teslimiyet
gösterenler de var, hak yoldan sapanlar da var. Teslimiyet gösteren
kimseler, doğru yolu arayanlardır. Hak yoldan sapanlara gelince, onlar
cehenneme odun olmuşlardır." (Cinn Suresi 1-15)
"Aldatmak için birbirlerine cazip
sözler fısıldayan cin ve insan şeytanlarını her peygambere düşman yaptık. Bu
şeytanlar ahrete inanmayanların kalblerinin o sözlere yönelmesi, ondan
hoşnut olması ve kendilerinin isledikleri suçları islemeleri için böyle
yaparlar. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı, sen onları iftiraları ile başbaşa
bırak."
(En'am Suresi 112-113)
" Allah hepsini toplayacağı gün, "Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınz" der, insanlardan onlara uymuş olanlar, "Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettiğin surenin sonuna ulaştık" derler. "Cehennem, Allah'ın dilemesine bağlı olarak, temelli kalacağınız durağınız" der. Doğrusu Rabbin hakimdir, bilendir. Zalimlerin bir kısmını, kazandıklarından ötürü diğer bir kısmına böylece musallat ederiz. "Ey cin ve insan topluluğu! Size ayetlerimi anlatan, bugünle karşılaşmamızdan siziuyaran peygamberler gelmedi mi?" "Kendi hakkımızda şahidiz" derler. Dunya hayati onları aldattı da inkârcı olduklarına, kendi aleyhlerinde şahidlik ettiler." (En'am Suresi 128-130)
"Cinleri öz ateşten yarattı. O halde, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?"(Rahman Suresi 15-16)
"Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çerçevesinden çıkıp gitmeye gücünüz yetiyorsa geçin. Ancak büyük bir güçle çıkıp gidebilirsiniz." (Rahman Suresi 33)
" Sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü yine bir aylık mesafe olan rüzgârı da Süleyman'a (onun emrine) verdik ve onun için erimiş bakırı kaynağından sel gibi akıttık. Rabbinin izniyle cinlerden bir kısmı, onun önünde çalışırdı. Onlardan kim emrimizden sapsa, ona alevli azabı tattırırdık. Onlar Süleyman'a kalelerden, heykellerden, havuzlar kadar (geniş) leğenlerden, sabit kazanlardan ne dilerse yaparlardı. Ey Davud ailesi! Şükredin. Kullarımdan şükreden azdır! Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Sonunda yere) yıkılınca anlaşıldı ki cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı. " (Sebe Suresi 12-14)"
Bu bilgiler doğrudan ve işaret yoluyla verilmekte. Hadislerin ışığında açıklanma gerekirse insan benzeri varlıklardır. Yeryüzünde yaşadıkları gibi göğe de yükselebilirler. Bizim anladığımız manada ateşsel değil ışınsal yaratıklar olması muhtemeldir. Işığın enerjiye dönüştürülmesinde sağlanacak ilerlemelerle birlikte onlarla ilgili bir sır perdesininde kalkması beklenilmektedir.
Cinlerinde erkeği ve dişileri olduğu gibi onlarda ürerler ve ölürler. Akıl ve irade sahibidirler. Onlar da insanlar gibi emir ve yasaklara uymak Allah'a ibadet etmek için yaratılmışlardır. İnsanların peygamberleri onlarında peygamberleridir. Cennetle de nimetlendirilecekleri olduğu gibi Cehennemle de azablandırlacak olanları vardır.
Yeryüzündeki çalışmaları devam etmekle beraber, peygamberimizden sonragökyüzüne çıkıp bilgi edinme girişimleri, koruyucu melekler ve delici alevlerle engellenmiştir.
Farklı kültürel seviyelerdedir. Hz.Süleyman devrinde ileri derecede bilimsel ve sanatsal etkinlikleri görülmüştür. Ordu da yer aldıkları gibi, mühendislik, ustalık ve dalgıçlık görevi yapmışlar, heykeller, büyük havuzlar ve sabit kazanlar inşa etmişlerdir. Günümüzde laboratuvar düzeyinde çalışmaları yapılmakta olan, eşyanın ışınlamasına sahip bilgiyi onlar bundan üçbin yıl önce elde etmişlerdi. Geçen bu kadar süre içinde teknolojilerinde ilerleme kaydetmedikleri düşünülemez elbette. Çağımızda görüldüğü söylenen ufolar, uçan daireler, merihliler'i n onlar olmadığı ne malum. Yeryüzü medeniyetine katkıda bulunduklarını veya bulunacaklarını, Hz.Süleyman örneği önümüzde iken söylememek mümkün mü?
Işınsal vücut yapılarından kaynaklanan hızları, engelleri aşma
özellikleri yönündeki üstünlüklerinin yanısıra, mantık ve muhakeme yönünden
insanlardan hayli geridirler. Ancak insanların anarşi çıkarma, kan dökme gibi
bazı olumsuz özellikleri daha belirgindir.
" Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben
yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve
seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek
insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemiyeceğinizi
herhalde ben bilirim, dedi." (Bakara 30)
Cinler, ne geleceği bilerler ne de kendileri dışında olan olayları
bilebilirler. Gayb bilgisi Allah'a mahsustur.
"De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan
başka kimse gaybı bilmez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler"
(Neml Suresi 65). Medyum, cinci ve falcıların aracılığıyla onlardan
edinilecek gelecek ve geçmişe ait bilgilerle hayatı yönlendirmeye kalkışmak
onlara ibadettir, ilkelliktir, çağ dışılıktır. Allah Resulü'nün ifadesiyle
Kur'an-a inançsızlıktır, inkara yuvarlanmaktır. Öyle veya onlardan alınacak
bilgiler İslam hukukuna göre geçersizdir. Doğruların içine ekledikleri
yanlışlara güvenilebilinir mi? Hangisi doğru hangisi yanlış bilinebilinir mi?
Bir kere bir ikileme düşüldükten sonra çıkılabilinir mi?
Cinlerin insanları görmelerine bir mani yoksa da vücut yapılarımızın farklılığı sebebiyle insanların onlarla işitilebilir ve görülebilir fiziksel bir beraberliğe girmelerinde engeller bulunmaktadır. Bunun yanı sıra peygamberler ve seçilmişlerin kendilkeri ile görüştükleri gerçektir. Doğruluklarına artık neredeyse kuşku duyulmayacak şekilde çoklukla yaşanan, belki de siz şu satırları okuyanlarında yaşadığı ve yaşanmaya devam eden olaylar, bir cin maskaralığı olan ruh çağırma oturumlar ve benzeri müşahedelere dayanan çeşitli TV kanallarının gizemli adlar altında yayınladıkları istisnai olaylar insanlarla cinler arasında ilişki kurulabileceğine bir kanıt olarak niye kabul edilmesin ki?
Bu arada unutulmasın ki, onların hep görülmez olmadığını düşüncesine
saplanmayalım. Bazı şeytanlaşmış insanların varlığı malumlarınızdır. Bu tip
insanlardan Allah'a sığınılması Kur'an da açıklanmaktadır.
"O sinsi vesvesenin şerrinden, O ki
insanların göğüslerine (kötü düşünceler)
fısıldar. Gerek cinlerden,gerek insanlardan(olan bütün vesvesecilerin
şerrinden Allah'a sığınırım!" (Nas 4-6)
Bilmediğimiz yöntemlerle zarar verme kapasitesine sahip şeytanlaşmış cinler
vesvese verebilir, kalplerimize şer tohumları ekebilirler. Dinimizde haram olan
büyü türü işleri oyunlarına alet edebilirler. Ancak şu unutulmamalıdır
ki mahiyeti bilinmeyen fısıldamalar dışında hayatımıza müdahale yetkileri
yoktur. İnançlarını yaşayan, Allah'ı zikreden ve kendilerinden Allah'a sığınan
müminler üzerinde cinlerin hiç mi hiç etkileri yoktur.
"Kur'an okuduğun zaman o
kovulmuş şeytandan Allah'a sığın! Gerçek şu ki: İman edip de yalnız
Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) bir hakimiyeti yoktur. Onun
hakimiyeti, ancak onu dost edinenlere ve onu Allah'a ortak koşanlaradır. Kur'an
okuduğun zaman o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın! " (Nahl
98-100)
Bilinmelidir ki cinlerin muminleri, insanların müminleri gibi bizim
kardeşlerimiz, dünya ve ahiret dostlarımızdır.
Bizler gibi mükellef varlıklar olan cinler kendileri gibi görünmeyen olan, müşterek düşmanlarımız olan şeytanlar tarafından saptırılmaya çalışılmaktadır. Görrünmez olmalarından dolayı onları birbiriyle karıştırmamak lazımdır. Şeytanlar cinlerden farklı olup şerlere odaklanmış varlıklardır.
Varlıkları peygamberimiz tarafından açıklanan cinler aleminin hayvanları, mükellef varlıklar olan cinlerle karıştırılarak cinlerin yılan ve köpek gibi suretlere girdikleri yanılgısına düşülebilimnmektedir. Allah'a muhatap olma yüceliğine erdirilmiş, Kur'an insanı olmaya aday varlıklar olan sorumlu cinlerin hayvan suretlerine sokulup korku salınması maalesef hadislere kadar sokulabilmiştir.
Bir diğer yanıltıcı husus da bazı hadisler de hastalık etkeni olarak gösterilen ve görünmez olma nitelikleri sebebiyle kendilerine görünmez varlıklar anlamına cin denilen mikroplar türünde varlıkların, mükellef varlıklar olan cinleranlamına algılatabilmesidir. Bu bir hatadır, bu hataya düşmemelidir.
Cinlerin Peygamber Efendimize İmânı
İnsanların ve cinlerin tamamına peygamber olarak gönderilen peygamberimiz halkını imana davet etmek için gittiği Taifden üzgün dönmekteydi. Sabah olmak üzereydi. Namaza durmuştu.
O gün, cinleri hayrete düşüren bir olay olmuştu. Cinler o ana kadar, semâlara doğru yükselip meleklerin konuşmalarına kulak hırsızlığı yaparak dinlerlerdi. Fakat o gün bu maksatla göklere doğru yükselmek istediklerinde üzerlerine ateşvari gök taşları atılmıştı. Semada meydana gelen bu olayın, yeryüzündeki önemli bir meseleden kaynaklanabileceğini düşünerek her tarafa yayılmış, araştırmaya başlamışlardı.
Nasibin cinlerinden ileri gelen bir heyet, peygamberimizin bulunduğu yere gelmişler, okuduğu Kur'an-ı Kerim'i dinlemişler, semada ceryan hadisenin sebebini anlamışlar ve sonra kavimlerinin yanına dönmüşlerdi. Bu durum Âyet-i Kerimelerde şu şekilde açıklanmaktadır:
"Hani cinlerden bir gurubu, Kur'an'ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Kur'an'ı dinlemeye hazır olunca (birbirlerine) "Susun" demişler, Kur'an'ın okunması bitince uyarıcılar olarak kavimlerine dönmüşlerdi. Ey kavmimiz! dediler, doğrusu biz Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, hakka ve doğru yola ileten bir kitap dinledik. Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine uyun. Ona iman edin ki Allah da sizin günahlarınızı kısmen bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun."(Ahkam Suresi 29-31)
Bu vak'a, cinlerin Peygamber Efendimizle ilk karşılaşmasıydı. Bundan
sonra yine bir gün Peygamber Efendimiz ashabına şöyle hitap etti.:
"Ben gece vakti gidip cinlere Kur'an okumakla emrolundum. Peşmden kim
gelecek?" Resûl-i Ekrem bu sözü ikinci ve üçüncü defa tekrarlamışsa
da ashab gene önlerine bakmışlardı. Son tekrarında İbn-i Mesud "Ben
gelirim" dedi ve birlikte Mekke'nin üst tarafında Şi'b-i Hacûn'a kadar
yürürler. Oraya vardıklarında Resulullah bir çizgi çizer ve;
"Ben sana dönüp gelesiye kadar buradan dışarı çıkma!" diye tembih
eder ve ayrılır. İbn-i Mesud şiddetli bir gürültü işitir. Cinler Resûl-i
Ekrem'in üzerinde keklikler gibi uçuşmakta, ayakları ile taşları
yuvarlamaktaydılar. Bazıları da def çalmaktaydı. Nihayet peygamberimiz
kuşattılar, ve onu göremez olur. Ayağa kalkar. Resullullah eliyle oturmasını
işaret eder. Kur'an okumaya başladığında, cinler yere yapışır halde dururlar ve
görünmez olurlar.
Nihayet peygamberimiz ona gelir, buyurur ki.
"Bana gelmek istemiştin değil mi? Eğer gelseydin sana iyilik
getirmezdi. Onlar cindi. Kur'an dinlemek üzere gelmişlerdi, sonra kavimlerini
inzar etmek üzere döndüler. Benden azık istediler. Ben de kendilerine kemik ve
deve pisliğini azık olarak tahsis ettim. Kimse kemikle ve bir de deve pisliği
ile taharet almasın" buyurdu.
Kaynakça:
1) Kur'an-ı Kerim
2) A.Rıza Demircan, Cuma Hutbesi
3) Tenkitlerim, Tetkiklerim ve Makalelerim, Mehmet Emre