289. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“insan, yanıbaşında doksan dokuz ölüm olduğu hâlde tasvir edilmiştir. Bu ölüm tehlikelerini atlatırsa, ihtiyar olur ve sonunda ölür.”
Mutarrif radıyallahu anh. Tirmizî.
290. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Hiçbiriniz, başına gelen bir zarardan dolayı, sakın ölümü dilemesin. Mutlaka böyle bir şey yapması gerekiyorsa, şöyle dua etsin:
“Allahım! Yaşamak benim için hayırlı olduğu sürece beni yaşat. Ölmek benim için daha iyi ise, canımı al!”
Enes radıyallahu anh. Buhârî.
291. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ölülerinize, “Lâ ilâhe illallah”ı telkin edin!”
Ebû Saîd radıyallahu anh. Müslim.
292. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ölülerinize Yâsin sûresini okuyun!”
Mâlik radıyallahu anh. Ebû Dâvud.
293. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“insan iki şeyden nefret eder: Ölüm, oysa ölüm mümin için, fitneden, kargaşadan daha iyidir. Az mal, oysa az malın hesabı da az ve kolay olur.”
Mahmud radıyallahu anh. Ahmed.
294. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellemin oğlu ibrahim can çekişiyordu. Onu o hâlde görünce, gözleri yaşardı.
“Ey Allahın Resûlü! Sende mi?” diye soran sahabîye şöyle buyurdu:
“Bu, bir merhamet eseridir. Göz yaşarır, kalb hüzünlenir, fakat biz yine de Rabbimizin hoşnut olacağı şeyi söyleriz,” diye cevap verdi.
Sonra da: “Ey ibrahim! Biz senin ayrılışından dolayı çok üzgünüz,” dedi.
Enes radıyallahu anh. Buhârî.
295. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Dünyada ve âhirette lânetli iki ses vardır: Nimet anında çalgı sesi ve musibet anındaki ağlama sesi.”
Enes radıyallahu anh. Bezzâr.
296. Bir kadına denildi ki:
“Kardeşin öldürüldü.”
“Allah ona rahmet etsin! innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn,” diyerek cevapladı.
“Kocan da öldürüldü,” dediler.
“Eyvah!” dedi.
Bunun üzerine, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kadının kalbinde, kocasının, hiçbir şeyle karşılanamayacak bir yeri vardır.”
Hamne radıyallahu anha. İbn Mâce.
297. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Cenazeleri acele götürünüz! Eğer iyi ise, bir an önce yerine ulaştırmış olursunuz, kötü ise, bir an önce sırtınızdan atıp, rahatlarsınız.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buhârî.
298. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Cenaze gördüğünüz zaman kalkınız, sizi geride bırakıncaya kadar ayakta bekleyiniz.”
Amir radıyallahu anh. Buhârî.
299. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kim bir mezar kazarsa, Allah ona cennette bir köşk bina eder.
Kim bir cenaze yıkarsa, annesinden doğduğu günki gibi tüm günahlarından sıyrılır.
Kim bir ölüyü kefenlerse, Allah ona cennet giysilerinden bir giysi giydirir.
Kim, yaslı bir kimseye taziyette bulunursa, Allah ona takva elbisesi giydirir, ruhlar içinde onun ruhuna da merhamet edilir.
Kim, başına bir musibet gelen kişiyi teselli ederse, Allah ona cennet giysilerinden, dünyada pahası biçilmez iki elbise giydirir.
Kim cenazenin ardından gidip de gömülünceye kadar beklerse, Allah ona üç kırat sevap verir. O üç kırattan sadece bir tanesi Uhud dağından büyüktür.
Kim bir yetimi, ya da bir dulu koruyup gözetirse, Allah onu gölgesinde gölgelendirir ve cennetine girdirir.”
Câbir radıyallahu anh. Taberânî.
300. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem, bir ölüyü gömdükten sonra şöyle dua etti:
“Allahım! Sen onun Rabbisin, onu sen yarattın. Onu islâma sen hidâyet ettin. Ruhunu alan da sensin. Gizli ve açık hâllerini en iyi bilen sensin. Onu affetmen için aracılık etmeye geldik, ne olur onu bağışla!”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud.
301. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ben size kabir ziyaretini yasaklamıştım, artık ziyaret edebilirsiniz. Çünkü onlar size âhireti hatırlatır.”
Büreyde radıyallahu anh. Müslim.
302. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Ölülerimize sövmeyin, söverseniz dirilerimizi üzersiniz.”
İbn Abbas radıyallahu anh. Nesêî.
303. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Vasiyet edecek bir malı bulunan müslümanın, vasiyeti yanında olmaksızın üst üste iki gece geçirmeye hakkı yoktur.”
İbn Ömer radıyallahu anh. Buhârî.
304. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kişinin, yaşarken bir para sadaka vermesi, ölürken yüz para sadaka vermesinden daha hayırlıdır.”
Ebû Saîd radıyallahu anh. Ebû Dâvud.
305. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ben hastayken ziyaretime geldi. “Vasiyet ettin mi?” diye sordu.
“Evet,” dedim.
“Ne kadar vasiyet ettin?”
“Allah yolunda malımın tümünü…”
“Çocuklarına ne bıraktın?”
“Onlar iyidirler, ihtiyaçları yoktur.”
“Onda birini vasiyet et!” buyurdu.
Bunu ben pek az buldum, artırmaya çalışıyordum. Nihâyet “üçte bir,” dedim.
“Üçte bir olur, hatta üçte bir bile çoktur,” buyurdu.
Saad radıyallahu anh. Buhârî.
306. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ne bir dinar, ne bir dirhem, ne bir köle, ne bir câriye bırakmadı. Ondan kalan, bir binek, bir silah ve Allah için verdiği bir tarladan ibarettir.
Amr radıyallahu anh. Buhârî.
307. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Kurândan başka bir şey bırakmamıştır.
İbn Abbas radıyallahu anh. Buhârî.
308. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Mümin can çekişirken, rahmet melekleri beyaz bir ipekle gelip, “Haydi, sen Allahtan, Allah da senden razı olarak, doğru Allahın rahmetine ve cennetine, sana kızgın olmayan Rabbe doğru çıkıp gidiver,” derler.
Bunun üzerine, misk gibi güzel bir koku saçarak çıkar, melekler onu birbirlerine verirler. Gök kapılarına el üstünde getirirler ve derler ki, “Yerden size gelen bu koku ne kadar da ferahlatıcı!”
Sonra onu, mümin ruhların yanına götürürler. Onlar, sizden birinizin gurbette olan yakınına kavuştuğu zaman duyduğu sevinci duyarlar.
Yanına gelip sorarlar: “Fülan ne yaptı, fülan ne âlemde?”
Cevap verirler: “Bırakın onu, o dünya zevkine dalmıştı.”
Gelen ruh: “O öldü, size hâlâ gelmedi mi?” der.
“Öyleyse o, Haviye cehennemine götürüldü” derler.
Kâfir can çekişirken, azap melekleri, ellerinde bir kamçı ile gelirler ve derler ki:
“Haydi, sen Rabbine karşı kızgın ve Rabbin de sana karşı kızgın olarak, Allahın azabına doğru çıkıver.”
O da, leş kokusundan daha kötü bir koku içinde, Allahın azabına doğru çıkar. Sonunda arzın kapısına iletirler.
“Ne kötü bir koku!” diyerek, onu kâfirlerin ruhlarının bulunduğu yere götürürler.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Nesêî.
309. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Kabir, âhiret konaklarının ilkidir. Kim orada kurtulursa, artık gerisi kolaydır. Kim de orada kurtulamazsa, gerisi ondan daha zordur.
Hangi manzara ile karşılaştımsa, kabri ondan daha korkunç buldum.”
Hani radıyallahu anh. Tirmizî.
310. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
“Eğer siz, lezzetleri yok eden ölümü ansaydınız, bu kadar çok konuşmazdınız. O lezzetleri yıkanı çokça anın!
Kabir her gün şöyle konuşur:
“Ben, gurbet eviyim. Ben, içinde yalnız yaşanan bir evim. Ben, içinde kurtlar ve zararlı böceklerin bulunduğu evim.”
inanmış bir kul gömülünce, kabir ona şöyle der:
“Merhaba, hoş geldin safa geldin! Sen üzerimde yürüyenlerin en sevimlisiydin. işte şimdi bana kavuştun. Sana yapacağım iyiliği kendi gözünle göreceksin.”
Sonra o kabir genişler, genişler ve ona cennete bakan bir kapı açılır.
Azgın ve kâfir kula gelince, kabir ona şöyle seslenir: “Sana ne merhaba, ne hoş geldin, ne safa geldin! Çünkü sen, üzerimde yürüyen en nefret ettiğim kişiydin. Şimdi bana geldin, sana yapacaklarımı göreceksin.”
Ondan sonra üzerine abanacak, sıkacak, sıkacak kaburgaları birbirine girecek. Ona doksandokuz tane büyük yılan sataşacak. Onlardan birisi yere üfürse, yerde hiçbir şey bitmez ve dünyada hayat da kalmaz. Hesap vermek için dirilinceye kadar, onun etinden koparacak, onu sokacaklar.
Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçedir, ya da cehennem çukurlarından bir çukurdur.”
Ebû Saîd radıyallahu anh. Rezîn.